Toplumda Yaşanan Şiddet Olayları ve Medyada Yer Alan Haberler Hakkında

Ülkemizde son dönemlerde sokaklara taşan şiddet olaylarına tanık olmak, her gün bir kadının ya da çocuğun uğradığı şiddet ile karşılaşmak hepimiz açısından üzüntü verici ve kabul edilemez bir hal almıştır. Diğer taraftan bu şiddeti anlamlandırma adına kötülüğe neden bulmak ve sanki şiddet toplumun ve gündelik yaşamın dışındaymış gibi algı oluşturacak şekilde fail olmayı hastalıklarla gerekçelendirmek, şiddeti meşrulaştırmayı doğurur ve yeni şiddet alanları yaratır.

Unutulmamalıdır ki kadınların ve çocukların katledilmesinin adı kötülüktür. Bu kötülüğün üzerine gitmek, kendini güvende hissedebilen bir toplumda yasa koyuculardan uygulayıcılara, tüm yurttaşların birlikte yürütmesi gereken bir mücadeledir. Ancak yasalarla korunan bir toplum güven içinde yaşamını sürdürebilir.

Şiddetin her türüyle mücadele toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı şiddet kültürünü ortaya çıkaran, besleyen ve sürdüren tüm kavramlar birlikte ele alınmadığında sonuçsuz ve eksik kalacaktır. Sadece son birkaç hafta içinde bile dehşet verici içeriklerle ve sayılarla karşımıza çıkan, toplumsal cinsiyetçi eril şiddetin tüm öğelerini gördüğümüz saldırılarda, bireylerin kendi güvenlik ihtiyaçlarının da etkisiyle tek bir hedef bulma, korkulanı tek bir kaynakla tanımlama yanılgısına düşülmektedir. Şiddetin faillerinin adını koymak ve şiddeti doğuran toplumsal cinsiyetçi algıyı ele almak yerine olayı psikiyatrik nedenlere bağlayarak yapılacak açıklamalar, tanımlamalar ve müdahaleler sadece sorunu çözememekle kalmaz, hem bir meslek grubu ve bilim alanını hedef göstermek hem de psikiyatrik hastalıkları ve hastalığı bulunan kişileri damgalayarak tedavi süreçlerinin önünü kapatmak anlamına gelecektir.

Toplumda göz önünde bulunan kişilerin olaylarla ilgili yaptıkları açıklamalarda kullandıkları ifadelerin hedef saptırmaya ve dolayısıyla çözümsüzlüğe katkıda bulunmaya neden olmaması gerektiği konusunda hatırlatma yapmak istiyoruz. Öyle ki bu durum, İstanbul’da bir psikiyatri hastanesinin acil servisinde hekimlerin tehdit edilmesine kadar varmıştır. Çözümün hedefinde hekimler ya da sağlık sistemi değil, toplumsal vicdanın ve hukuk sisteminin yeniden düzenlenmesini sağlayacak aşamalar olmalıdır.

Ruh sağlığının topyekün ele alınabilmesi, tedaviden önleyici müdahalelere kadar sağlıklı bir toplum adına gereken eylemlerin düzenlenebilmesi için öncelikle toplumdaki suça eğilim oluşturan nedenlerin ortadan kalkması, Ruh Sağlığı Yasası taleplerinde vurguladığımız gibi damgalamaya  ve ayrımcılığa karşı toplumsal eşitlik ve haklar mücadelesi içinde ulusal politikalar oluşturulması gerekmektedir.

Şiddetin giderek sıradanlaştığı, bireysel silahlanmanın teşvik edildiği bu iklimde başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere yasal düzenlemelerin sosyal ihtiyaçlar bağlamında ele alınması, eğitimden çalışma ortamına, aileden kurumlara her yerde her türlü şiddete sıfır tolerans gösterilmesi gerektiğini vurguluyor, bu süreçte tüm paydaşlarla etkili bir çalışma yürütülmesi için göreve hazır olduğumuzu belirtiyoruz.

Saygılarımızla
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu