Uluslararası Psikiyatri Toplulukları ve Uluslararası Kamuoyu İçin Çağrımızdır Değerli meslektaşlarımız Savaşlar bir halk sağlığı ve ruh sağlığı sorunudur. Başta Ortadoğu olmak üzere şiddeti giderek artan ve coğrafyalara yayılan savaşlar sadece insanlık için değil tüm canlıların yaşam hakkını elinden alan, sağ kalanlar için ise onarılmaz yaralar açarak ruhsal sağlığını ağır bir biçimde etkileyen yıkıma dönüşmektedir. İnsanlık, Ukrayna ’da başlayan savaşın ardından şimdi Filistin ve Ortadoğu coğrafyasında vicdanları yaralayan bir savaşı yaşamaya devam ediyor. Uzun yıllardır devam eden gerilim ve çatışmaların ardından 7 Ekim ’de sivilleri de hedef alan saldırılar sonrasında Gazze bölgesinde başlayan savaş, uygulanan tecrit ve yıkım insani değerlerin kabul edemeyeceği bir soykırıma doğru evrilmiş durumdadır. Her birimiz, parçalanmış, yanmış bedenlerin, güvenlik algısı yok edilmiş, en temel ihtiyaçlarından yoksun bırakılmış, yerinden yurdundan edilmiş insanların, bedenleri ve gelecekleri yok edilen çocukların, hiçbir yasayı ve insani değeri tanımayan şiddetin, Filistin Halkının yaşam hakkının nasıl yok sayıldığına tanıklık ediyoruz. Gazze ’de on beş binden fazla çocuğun öldüğü bu savaşta uluslararası kamuoyunun gözleri önünde suç işlenmektedir. Yasaların güvence altına aldığı hakların hiçe sayılabildiğini görmek, en az şiddet eylemlerinin doğrudan ya da dolaylı tanığı olmak kadar travmatize edicidir. Yaşanan tablo tek bir ülkenin, tek bir ulusun sorunu değil, insanlık onuru adına dünya üzerindeki tüm halkların sahiplenmesi gereken bir sorun halini almıştır. Devletler eli ile yapılan suikastlar çözümsüzlüğü daha da artırmaktadır. Barıştan yana olanların sessizliği ise tüm insanlığın kaybetmesine aracı olmaktadır. Savaşlar halk sağlığı sorunu olduğu gibi aynı zamanda bir ruh sağlığı sorunudur, insanların kendi vatanlarında özgürce ve onurluca yaşama haklarının ellerinden alınması, öldürülmeleri, aç bırakılmaları, göçe zorlanmaları ve soykırıma uğramaları ise sessiz kalındığı müddetçe hepimizin faili olduğu bir insanlık suçuna dönüşmektedir. İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan savaş suçlarına karşı başlayan insani değerler savunusu nasıl ki demokrasi ve bireyin haklarında evrensel normların oluşumuna katkı sağladı ise bugün de başlatılacak bu barış çağrısı, savaşa karşı duruş ve değerler savunusu mutlaka kazanım getirecektir. Yıkımların ardından değil tam da on beş binden fazla çocuğun öldüğü ve yıkımın ve ölümlerin hala sürdüğü bugün sessizliği bozup konuşmamız gerekmektedir. Yakın tarih insan eliyle yaşatılmış, önlenebilir çatışmalar ile dolu. Elbette çatışmaların sonlandırılması öncelikle hükümetlerin ve başta Birleşmiş Milletler olmak üzere çok uluslu birliklerin sorumluluğundadır. Diğer taraftan ağır insani dram ve soykırıma dönüşen bu süreçte siyasi aktörlerin ve devletlerin çözüm üretmekte yetersiz kaldığı, bu nedenle uluslararası sivil kamuoyunun ve dolayısı ile biz hekimlerin ve psikiyatristlerin aktif bir sorumluluk alması gerektiği de ortadadır. Çatışmanın dinamiklerini öngörebildiği kadar, uzlaşı ve dayanışmanın da oluşumunu sağlamadaki mesleki bilgisi ile psikiyatri, barış ikliminin yaratılmasında başta barış çağrısını dillendirerek başat bir rol üstlenebilir. Travmanın zihinlerde ve bedenlerde açtığı yaranın en yakın tanığı olan biz psikiyatristler, Ukrayna ’daki savaşın, Filistin ’de yaşanan ve Ortadoğu ’ya yayılma eğiliminde olan katliamların insani değerlerde büyük hasar oluşturacağını, insanlığın bu yıkımdan yara almadan çıkamayacağını biliyoruz. Başta Nazizm döneminde yaşanan soykırım olmak üzere yakın tarihteki deneyimlerimizden de psikiyatri olarak sessiz tanıklığın, yıkıma karşı suskun kalınmasının kısmen suça ortak olmak anlamına geldiğini ve saldırıları meşrulaştırdığını biliyoruz. Vietnam ’da olduğu gibi, Serebrenitsa ’da, Ruanda ’da, Irak ’ta Ezidi bölgesinde olduğu gibi katliamlar ve geri dönülmez yıkımların ardından değil, tam da bugün katliamlar yaşanırken sesimizi çoğaltmalıyız. Coğrafi ve etnik taraflılıktan sıyrılarak ruh sağlığı için, geleceğimiz ve çocuklarımız için hekimliğin ve insanlığın değerlerine sahip çıkarak olabilen en yüksek ses ile savaşların yayılmasına karşı durmalı, katliama ve katliamcılara karşı barışı ve yaşam hakkını savunmalıyız. Sorunların çok etkenli, pek çok aktörü içeren ve yıllardır devam eden bir süreçte cereyan etmesi, çözümsüz olduğu anlamına gelmiyor. Savaş ve savaş benzeri durumların büyük grupların psikolojik dinamiklerini nasıl harekete geçirdiğini ve yıkım bir kez başladığında, sosyolojik ve psikolojik faktörler çalışılmadan bu sürecin durdurulamaz noktalara geldiğini tarihte pek çok kez yaşadık. Çözüm sürecinde aktif rol oynamak ve müzakerelerin toplumsal psikolojik dinamikleri üzerinde çalışmak üzere uluslararası psikiyatri camiasını göreve çağırıyoruz. İnsanlık değişebilme gücü ve sorun çözebilme kapasitesini bir imkân ve potansiyel olarak her daim içinde barındırır. Tam da insan olmak, hekim olmak, sağlık çalışanı olmak adına ve geçmişten getirdiğimiz güç ve umut ile tüm psikiyatri topluluklarını, dünya psikiyatristlerini, hekimleri, sağlık çalışanlarını, insan hakkı savunucularını ve insan hakkı örgütlerini, failin kim olduğuna, kimlerin zarar gördüğüne bakmadan savaşlara ve çatışmalara karşı barışı, insani değerleri ve ruh sağlığı hakkını savunmaya çağırıyor, her türlü göreve ve katkıya hazır olduğumuzu, barış adına eyleme geçmek için tüm gücümüzle burada olduğumuzu haykırmak istiyoruz. Barış içinde, bilimin ışığında, herkes için eşit ve güvenli bir dünya dileği ile, Dayanışma ile
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu
We hereby present our appeal to international psychiatric communities and global public opinion.
Dear colleagues, War represents a major issue for both public health and mental health. The increasingly violent and widespread conflicts, especially in the Middle East, are leading to a catastrophe that strips away the right to life not only from humanity but from all living beings. For the survivors, these wars cause irreparable wounds and severely deteriorating their mental health. Besides the onset of the recent war Ukraine, humanity is now witnessing another conscience-wounding massacre in Palestine and the Middle East. Following years-long tensions and conflicts, the actual armed conflict initiated on 7th October, targeting civilians and leading to war in the Gaza region, has escalated onto a degree of isolation and destruction that is evolving into a genocide, totally unacceptable by humanitarian values. We all bear witness to shattered and burnt bodies, people deprived of their most basic needs, millions displaced from their homes, children whose bodies and futures have been destroyed, violence that respects no established law or humanitarian principle, and the disregard for the Palestinian people's fundamental right to life. In this war, where over fifteen thousand children have been killed in Gaza, crimes are being committed before the eyes of the international community. To see how the rights protected and guaranteed by laws are being completely disregarded is as traumatizing as directly or indirectly witnessing acts of violence. This situation is not an issue for a single country or region to handle, but a crisis for which all people around the world must embrace responsibility for the sake of human dignity. State-driven assassinations intensify the already challenging and intractable nature of the conflict. The silence of those who claim to stand for peace only facilitates the loss of all humanity. When people are stripped of their right to live freely and with dignity in their homeland, and are subjected to murder, starvation, forced displacement and genocide, it becomes a crime against all humanity; as a human community. Remaining silent in the face of such atrocities, we collectively bear responsibility. Just as how the defense of humanitarian values in response to the war crimes of World War II contributed to the formation of universal norms in democracy and individual rights, today's call for peace and stance against war will undoubtedly yield positive results. We must break our silence and speak out today, while the destruction and deaths are on-going and over fifteen thousand children have already been killed. Recent past is filled with preventable conflicts caused by human actions. Ending these conflicts is primarily the responsibility of governments and multinational organizations, particularly the United Nations. However, given this process evolving into a severe humanitarian crisis and genocide, it is clear that the international civil community, including us doctors and psychiatrists, must also take an active role in addressing it. With its professional expertise in not only understanding and anticipating the dynamics of a developing conflict but also fostering reconciliation and solidarity, psychiatry can play a pivotal role in creating a climate of peace, primarily by voicing a call for an end to the armed conflict. As psychiatrists who are the closest witnesses to the scars that trauma inflicts on minds and bodies, we know that the war in Ukraine and the massacres occurring in Palestine, which have the potential to spread across the Middle East, will cause significant erosion of humanitarian values. Humanity cannot emerge unscathed from this destruction. Our experiences, particularly from the Holocaust during the Nazi era, have taught us that silently witnessing and remaining mute in the face of destruction partially equates to complicity in the crimes and legitimization of such attacks. Just as in Vietnam, Srebrenica, Rwanda, and the Yazidi region of Iraq, we must raise our voices not after irreversible massacres and destruction have occurred, but right now, while these atrocities are happening. We must oppose the spread of wars in the loudest possible voice, transcending geographical and ethnic biases, upholding the values of psychiatry and humanity for our mental health, our future and our children. We must defend peace and the right to life against massacres and the perpetrators of these atrocities. The fact that these problems are multi-faceted, involve numerous actors and have persisted for years does not mean that they are unsolvable. We have seen throughout history how war and war-like conditions stimulate the psychological dynamics of large groups, and how, once destruction begins, this process reaches uncontrollable proportions before considering the sociological and psychological variables. We call on the international psychiatric community to play an active role in the solution process and to work on the social psychological dynamics of the negotiations. Humanity always carries within itself the power to change and the capacity to solve problems as a potential opportunity. Precisely for the sake of our innate humanity and by virtue of being doctors, and with the strength and hope we carry from the past, we call on all psychiatric communities, psychiatrists, physicians, healthcare professionals, human right defenders and human rights organizations worldwide, to defend peace, human values, and the right to mental health against wars and armed conflicts, regardless of who the perpetrator is or who is harmed, and we declare that we are ready for any kind of duty and contribution.
It is time to act for peace!
With the wish for an equal and safe world for everyone, in the light of science and peace,
In solidarity,
Executive Committee of Psychiatric Association of Türkiye