Bugün, 8 Mart, bugün bizim mücadele günümüz!

8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde, yaşamımız, haklarımız ve geleceğimiz için verdiğimiz mücadeleyi, kadın mücadelesinin dününü, bugününü ve geleceğini selamlıyoruz! Kadın dayanışması yaşatır diyerek toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, kadına yönelik şiddete, yoksulluk ve umutsuzluğa, erkek egemenliğine karşı omuz omuza mücadele ediyoruz!

Kadın hakları mücadelesinin öncüleri ve sosyalist hareketin güçlü kadınları olarak Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg 20. yüzyılın başlarında etkileyici izler bıraktı. 1910’da Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Clara Zetkin, 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kabul edilmesini önerirken, Rosa Luxemburg da kadınların politik ve toplumsal alandaki varlığını güçlendirme çabalarına öncülük etmiş ve eşitlikçi bir toplumu savunmuştur. İlham verici mirasları, kadın hakları için verilen ve gelecek nesiller tarafından sürdürülecek olan mücadelenin sembolü olmaya devam edecektir.

Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 3. Uluslararası Kadın Konferansı’nda alınan kararların da etkisiyle 1921 yılında kutlanmaya başlanmıştır. Ancak bu kutlamalar 1975’e kadar günün mana ve önemi vurgulanmadan pasif olarak sürdürülmüş, 1975 yılında Birleşmiş Milletler nezdinde ilk Kadın Kongresi düzenlenmiş ve 1976-1985 yılları arası Dünya Kadın On Yılı olarak ilan edilerek, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak belirlenmiştir. Türkiye’de de ilk kez bu tarihte İlerici Kadınlar Derneği’nin yoğun çabalarıyla kamuya açık olarak bir kutlama düzenlenmiş ve birçok güçlüğe rağmen ülke genelinde artan katılımlarla Dünya Kadınlar Günü Etkinlikleri sürdürülmektedir.

8 Mart 2024, kadın mücadelesindeki başlıklar geçen yılla aynı; şiddet, işsizlik, yoksulluk, emek sömürüsü, toplumsal cinsiyet eşitsizliği… Daha çok düşünmek, daha çok yazmak ve mücadeleyi yükseltmek için bugün daha da önemli. 6 Şubat depreminin üzerinden bir yıl geçtiği halde, bölgede kadınlar, barınma, hijyen, ulaşım, sağlık, altyapı gibi en temel hizmet ve ihtiyaçlara hala erişemezken; kadına yönelik şiddet, artan bakım yükü, yoksulluk ve güvencesizliğin norm haline gelmesiyle artan sömürü felaketin yıkıcılığını derinleştirmektedir. Tüm bu hizmetlere ulaşım ve koruyucu politikaların yasalarla teminat altında olması gerekirken ülkemizde kadınlar toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmeyen afet politikaları hak kayıpları, güvensizlik ve şiddet ile yüzyüzedir. Bu yıkımın karşısında yaşatanın yine dayanışma olduğunu depremin ilk gününden bu yana kadın mücadelesi bize göstermektedir.
Ülkemizde her gün bir kadın öldürülüyor! 8 Mart’ın hemen öncesinde ise kamuoyunda bir günde yedi kadının öldürülmesi haberiyle gündem olduğu üzere cins kırım korkunç bir boyuta ulaşmıştır.

Kadına yönelik şiddetin toplumsal cinsiyet eşitsizliği, yoksulluk ve sömürü düzeni ile olan bağını biliyoruz. Kadın emeğinin değersizleştirilmesi, ev içi emeğin yok sayılması, çalışma hayatında kadınların ucuz iş gücü olarak konumlandırılması, esnek çalışma saatleri, gebe kadınların işten çıkarılması… Her gün haklarımız ve yaşamlarımıza dönük yeni bir saldırıyla karşı karşıya olduğumuz açık! Medeni yasanın yani kadınlar için nafaka, boşanma, mal paylaşımı, miras hakkı, velayet hakkı gibi pek çok temel insani hakkı içeren ve kadınlar için sadece hukuk önünde değil toplumsal yaşam içerisinde eşit, özgür ve korkusuz bir hayatın teminatlarından biri olan yasanın ve kadınların mücadeleleri sonucunda kazandıkları hakların tartışmaya açıldığı; eğitim kurumlarının dini eğitim odaklı olarak yeniden örgütlendiği, kamu fonlarının bu çerçevede dini vakıflara ve tarikatlara aktarıldığı ve toplumsal yaşamın cinsiyetler arası eşitsizlik ve "fıtrat" temelinde düzenlendiği bu karanlık süreç karşısında kadınlar bir arada hem emek sömürüsüne, hem yaşamlarını çalan erkek şiddetine hem de varlıklarını hedef alan ayrımcı politikalara karşı kazanılmış hakları, laiklik, özgürlük, eşitlik ve yaşam hakkı için mücadele etmeyi yılmadan sürdürmektedir.

Kadın hakları mücadelesi, sürekli bir çaba ve toplumsal bilinçlenme gerektiren bir süreçtir. Kadınlara her alanda eşitlik sağlanması, cinsiyet temelli ayrımcılığın engellenmesi, dayatılan toplumsal cinsiyet rolleriyle mücadele edilmesi esastır. Cinsiyetçi ve ayrımcı olmayan toplumsal sözleşmeler ancak kadın mücadelesi ile mümkün olabilir.

Bugün, 8 Mart,  bugün bizim mücadele günümüz!

Bugün kolay elde edilmedi, daha iyi günleri birlikte göreceğiz!

Eşit ve özgür bir yaşam için yaşasın kadın dayanışması!

Türkiye Psikiyatri Derneği Kadın ve Ruh Sağlığı Çalışma Birimi