DERNEK
Tarihçe
Kurullar
Merkez Yönetim Kurulu
Merkez Onur Kurulu
Merkez Denetim Kurulu
Merkez Etik Kurulu
Şiddet İzleme ve Önleme Kurulu
Tüzel Metinler
Yönergeler
Yönetmelikler
Tüzük
Tüzel Metinler
TPD Üyeleri
Üyelik Formları
Şikayet Dilekçeleri
MYK Kararları
TPD Cinsel Şiddeti Önleme ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekleme Birimi
ŞUBELER
Adana
Ankara
Antalya
Bolu
Bursa
Denizli
Diyarbakır
Eskişehir
Edirne
Elazığ
Erzurum
Gaziantep
İstanbul
İzmir
Kayseri
Kocaeli
Konya
Manisa
Samsun
Trabzon
Balıkesir
Van
EĞİTİM
Psikiyatri Eğitimi Düzenleme ve Eşgüdüm Kurulu (PETEK)
Eğitim Planlama Düzenleme Kurulu (EPDK)
Kongre Düzenleme Kurulu (KDK)
Yayıncılık Kurulu
TPD Psikoterapi Eğitimleri
Psikoterapi Eğiticiler Kurulu
Bilimsel Etkinlikler Danışma Komisyonu
GÖREV GRUPLARI
Görevi Devam Edenler
Geçmiş Dönem Görev Grupları
Görev Grubu Raporları
ÇALIŞMA BİRİMLERİ
Birimler
Çalışma Birimleri Yönergesi
YETERLİK KURULU
Psikiyatri Yeterlik Kurulu
Yeterlik Yürütme Kurulu
Psikiyatri Uzmanlık Eğitiminde Gereklilikler ve Asgari Standartlar
Kurum Akreditasyonu
Yeterlik Sınavı ve Yeniden Belgelendirme
Yeterlik Sınavı
Yeniden Belgelendirme
Yeterlik Belgesi Almış Üyelerimiz
Yeterlik Kurulu Belgeleri
Yeterlik Kurulu Belgeleri
Akreditasyon Alt Kurulu Belgeleri
Sınav Alt Kurulu Belgeleri
Eğitim Programlarını Geliştirme Alt Kurulu Belgeleri
Akredite Olan Kurumlar
TOPLANTI VE KONGRELER
Ulusal Toplantılar
TPD Destekli Kongreler
TPD Kongreleri
Diğer
Temel Asistan Eğitimi
Uluslararası Toplantılar
TPD Destekli Kongreler
Diğer Uluslararası Toplantılar
Bölgesel Toplantılar
AHK
GPK
İLETİŞİM
BANKA/DONATE
Toggle navigation
DERNEK
Tarihçe
Kurullar
Tüzel Metinler
TPD Üyeleri
Üyelik Formları
MYK Kararları
TPD Cinsel Şiddeti Önleme ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekleme Birimi
ŞUBELER
Adana
Ankara
Antalya
Bolu
Bursa
Denizli
Diyarbakır
Eskişehir
Edirne
Elazığ
Erzurum
Gaziantep
İstanbul
İzmir
Kayseri
Kocaeli
Konya
Manisa
Samsun
Trabzon
Balıkesir
Van
EĞİTİM
Psikiyatri Eğitimi Düzenleme ve Eşgüdüm Kurulu (PETEK)
Eğitim Planlama Düzenleme Kurulu (EPDK)
Kongre Düzenleme Kurulu (KDK)
Yayıncılık Kurulu
TPD Psikoterapi Eğitimleri
Psikoterapi Eğiticiler Kurulu
Bilimsel Etkinlikler Danışma Komisyonu
GÖREV GRUPLARI
Görevi Devam Edenler
Geçmiş Dönem Görev Grupları
Görev Grubu Raporları
ÇALIŞMA BİRİMLERİ
Birimler
Çalışma Birimleri Yönergesi
YETERLİK KURULU
Psikiyatri Yeterlik Kurulu
Yeterlik Yürütme Kurulu
Psikiyatri Uzmanlık Eğitiminde Gereklilikler ve Asgari Standartlar
Kurum Akreditasyonu
Yeterlik Sınavı ve Yeniden Belgelendirme
Yeterlik Belgesi Almış Üyelerimiz
Yeterlik Kurulu Belgeleri
Akredite Olan Kurumlar
TOPLANTI VE KONGRELER
Ulusal Toplantılar
Uluslararası Toplantılar
Bölgesel Toplantılar
AHK
GPK
İLETİŞİM
BANKA/DONATE
TPD MERKEZ YÖNETİM KURULU BASIN TOPLANTISI DÜZENLEDİ
psikiyatri.org.tr /
30 Ocak 2009
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu 23 Ocak 2009 tarihinde İstanbul The Marmara Otelinde bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıya MYK adına Dr. Doğan Yeşilbursa, Dr. Burhanettin Kaya, Dr. Halis Ulaş, Dr. Çezar Atasoy katıldı. Toplantıda savaşın uzun dönemli ruhsal sonuçları, süregen biçimiyle travma sonrası stres bozukluğu, Küresel krizin ruhsal etkileri ve başa çıkma yolları, küresel krizin yarattığı özgün bir stres biçimi olarak "yıldırma" (mobbing) üzerine bilgiler verildi. Basın toplantısında yer alan sunum metinlerine aşağıda iletilmiştir. Ayrıca basında yer alan bazı haberlere aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.
EKONOMİK KRİZİN RUH SAĞLIĞINA ETKİLERİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün
(OECD) 2008 yılında yayınladığı
“
OECD Ülkelerinde Gelir Dağılımı ve Yoksulluk” adlı rapora göre son 20 yılda OECD ülkelerinin dörtte üçünde zenginlerle yoksullar arasındaki eşitsizliğin arttığı ve ekonomik gelişmeden zenginlerin daha fazla pay aldığı belirtilmektedir.
OECD ülkeleri arasında Türkiye gelir eşitsizliği açısından Meksika ile birlikte son 2 sırada yer almaktadır
. Aynı raporda gelir eşitsizliğinin fazla olduğu ülkelerde yoksulluğun da daha fazla olduğu bildirilmektedir.
Türkiye’de yoksulluk sınırının altına düşen kişi sayısı her geçen yıl daha da artmaktadır.. Türkiye İstatistik Kurumu’na göre 2008 yılında
Türkiye nüfusunun %18.56’sı, Ankara Ticaret Odası raporuna göre ise %74’ü yoksulluk sınırının altında yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadır.
1929’da kapitalizmin ilk büyük krizi olan “Büyük Buhran”dan günümüze kadar onlarca büyük ölçekli ekonomik kriz ortaya çıkmıştır. Son olarak da 2008’in Eylül ayında Amerika Birleşik Devletlerinde başlayan ekonomik kriz tüm dünyayı ve ülkemizi etkisi altına almıştır. Kapitalizmin doğasından kaynaklanan ekonomik krizler zenginler ve yoksullar arasında varolan gelir eşitsizliğini daha da artırmaktadır. Sonuçta e
konomide yaşanan krizlerin toplum üzerindeki temel etkisi yoksulluğun ve işsizliğin artışı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yoksulluk ve işsizlik ise ruh sağlığını olumsuz etkilemektedir.
Yoksulluk ve işsizlik; depresyon, intiharlara bağlı ölüm, alkol ve madde kullanım bozuklukları, anksiyete bozuklukları gibi birçok psikiyatrik hastalık riskini önemli oranda artırmaktadır
. Yoksulluk ve işsizliğin ruhsal sorunlara neden olmasını yanı sıra ruhsal soruna ya da sorunlara sahip olmanın da işsizlik ve yoksullukla ilişkisi bulunmaktadır. Ruh sağlığı sorunu olan hastalarda olmayanlara göre işsizlik ve yoksulluk oranları daha fazladır. Ayrıca işsizlik ve yoksulluk, , ruhsal sorunları olan kişilerin rahatsızlıklarına yönelik uygun tedavi girişimlerinden yararlanabilmelerini de önlemektedir. Bu nedenle de hastalıklarının gidiş ve sonlanımı olumsuz etkilenmektedir.
Ekonomik krizlerin yol açtığı işsizlik kadar önemli diğer bir sorun ise kayıt dışı çalışmadır.
Ekonomik krizler sonrası kayıt dışı çalışanların sayısında önemli artış olmaktadır. İşten çıkartmalar sonrası zor şartlarda ve kayıt dışı çalışmaya devam eden bireylerde iş yükü artmakta ve kayıt dışı çalışanlarda işsizlere benzer bir çok önemli ruhsal soruna yol açmaktadır.
Yapısal Çözüm Önerileri:
Ülkemizde yoksulluk ve işsizlik oranlarının yüksekliği ve ekonomik kriz sonrasında bu oranların daha da artacağı düşünüldüğünde
ruh sağlığının korunması ve tedavisi için sağlık politikalarında düzenleme yapılması zorunludur.
Bu düzenlemeler,, hasta olan kişilere tedavi edici sağlık hizmeti sunulması biçimindeki “geleneksel tıp” yöntemlerinin yanısıra sağlığın koruması ve geliştirilmesini temel alan “çağdaş hekimlik” yöntemlerini de içermelidir. Sağlığın temel bir insan hakkı olmasından yola çıkarak, “Herkese, her zaman ve her yerde” sağlık hizmeti sunulması amaçlanmalıdır.. Çağdaş hekimlik uygulamaları sağlık hizmetlerinin maliyetini düşürmesi bakımından bireyler ve hükümetler için çok uygun bir sistemdir.
Ancak şu anda ülkemizde uygulanmaya çalışılan sağlıkta dönüşüm programı çağdaş hekimlik uygulamaları ile örtüşmemektedir. Son yıllarda sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe incelendiğinde her geçen gün tedavi edici hizmetlere yani ilaca ayrılan pay artırılırken; bireysel ve toplumsal koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe azalmaktadır. Aynı zamanda insanlarımızın cebinden sağlık için çıkan para da her geçen gün artmaktadır. Bu durum özellikle yoksul ve işsiz kesimin daha da yoksullaşmasına neden olmaktadır.
Bu nedenle işsizlerin ve yoksulların ruhsal hastalıklar açısından risk grubunda olduğu düşünüldüğünde işsizlik ücretinin miktarının, süresinin ve kapsamının artırılması
ruhsal hastalıkların önlenmesinde oldukça önemli bir adım olacaktır.
Ekonomik kriz sonrası psikiyatrik hastalıklarda artış görüleceği ve psikiyatrik hastalığı olan bireylerin sağlık hizmetlerine ulaşımında güçlük olacağı düşünüldüğünde ise genel bütçeden finanse edilecek toplum ve koruyucu psikiyatri uygulamalarının önemi ortaya çıkmaktadır. Bu amaçla
toplum, işyeri ve okul temelli psikiyatri hizmetlerinin ülke çapında örgütlenmesi;
psikiyatrik hastalıklar açısından riskli bireylerin tespitini, psikiyatrik hastalıkların erken saptanıp önemli sosyal ve fiziksel kayıplar yol açmadan tedavi edilmesini sağlayacaktır.
Böylece sağlık ve sosyal hizmet politikalarında yapılacak yapısal değişikliklerle hem ruhsal hastalıkların önlenmesi ve erken tedavi şansı artırılacak hem de uzun dönemde ülke ekonomisine katkı sağlanacaktır.
Sonuç olarak ekonomik krizin ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek için:
1.
İşsizlik ve yoksullukla mücadelede ciddi politikalar geliştirilmelidir
2.
İssizlik yardımının miktarı, kapsamı ve süresi artırılmalıdır
3.
Sağlık hizmetleri ve ruh sağlığı hizmetleri ücretsiz ve kolay ulaşılabilir olmalıdır. İşsiz bırakılan kesimlere yönelik ücretsiz ruhsal destek üniteleri kurulmalıdır.
4.
Özellikle işsiz kesimdeki ailelerin çocukları beslenme, vitamin desteği, viral ve enfeksiyoz hastalıklar açısından düzenli aralıklarla ve tamamen ücretsiz olarak izlenmeli ve gerekli tedavi ve beslenmeleri sağlanmalıdır.
5.
Çalışan kesimlerden sağlık hizmetlerinde alınan katkı payları ve ilaç yüzdeleri kaldırılmalıdır.
6.
Her düzeyde eğitim kurumlarında/okullarda ruhsal ve bedensel rahatsızlıklara karşı eğitim programları hazırlanmalıdır.
İŞSİZLİK, AŞIRI ÇALIŞMA VE BAŞA ÇIKMA YOLLARI
Ekonomik krizin bireyi etkilemeye başladığı süreçte
bedenin ve ruhsal yapının krizi
olarak devam eder.
Kriz, değişik zorlanmalar sonucunda oluşan , akut ve süresi sınırlı bir durumdur.. Bireyin ruhsal yapısındaki kararlı-stabil durumu ortaya çıkan stres ve yaşam olayıyla birlikte bozulacak, birey de eski kararlı durumuna dönebilmek için çabalayacaktır.
İŞ STRESİ
Ekonomik kriz gibi bir sürecin yarattığı sonuçlardan biri
iş stresidir
. Çünkü kriz çalışanları işsiz kalma korkusu ve kaygısıyla baş başa bırakır. Belirsizlik süreğen bir kaygı kaynağı olarak işlev görür. İşsiz kalanlar, işsizliğin yarattığı kayıplardan kaynaklı sorunlar ile başa çıkarken geleceğe ilişkin olumlu beklentilerini yitirerek depresyona girebilirler. İşini sürdürebilenleri ise bu kez aşırı çalışma bekleyecektir.
En yakın tarihli verilere bağlı öngörüler bazı sektörlerde çalışanların %50 sinin işten çıkarıldığı ya da çıkarılacağı yönündedir. Bu ise aynı işin kalanların aşırı çalışması ile sağlanacağı anlamına gelecektir. Bu da aşırı
çalışmaya bağlı olarak, başta tükenme
olmak üzere bir çok ruhsal bozukluğun ortaya çıkacağını göstermektedir.
Kriz stres kaynaklarının artışına neden olacaktır.. Bunlar,
işle ilgili değişimler ve belirsizlik, gerçekçi olmayan beklentilerin olması, hızlı karar verme zorunluluğu, işte kontrol yokluğu,
kariyerde ilerleme arzusu, yeni teknolojilerin iş alanına girmesi ve bunların içinde en önemlisi olan
aşırı iş yüküdür
.
İş yerinde rol çatışmaların varlığı, çoğul roller üstlenme ve rol belirsizliği de diğer önemli stres kaynağıdır.
Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde işten çıkarmalara bağlı olarak çalışanların çoğul roller üstlenmesi önemli bir stres kaynağı olarak işlev görmektedir. Bunun yanında kişiler arası ilişkilerde yaşanan sorunlar da stres kaynağıdır.
İş yerinde iletişim sorunları, kırıcı kişiliklerin varlığı ve özellikle bu kişilerin yönetici konumda olmaları, literatürde
MOBBİNG
olarak adlandırılan zorbalık ve yıldırmanın varlığı, cinsel taciz ve olumsuz liderlik stillerinin yarattığı şiddet günümüzün en öne çıkan iş stresi kaynaklarındandır.
MOBBİNG
psikiyatrinin de çalışma alanına yakın tarihte giren yeni bir kavram olarak üzerine daha çok durulmasını gerektirir bir durumdur..
Ayrıca iş yeri ortamının özellikleri, aşırı uyaran olması, uyarıcıların yaşamı tehdit edici olması, güvensiz ve riskli bir işyeri ortamının varlığı, tehlike düzeyi yüksek etkinlikleri varlığı, işyerinde zararlı-toksik maddelerin bulunması, kişi güvenliğinin sağlanmamış olması ve çalışma ortamının iyi düzenlenmemiş olması gibi stres kaynakları. kriz dönemlerinde daha belirgin olmakta, sıklığı daha artmaktadır.
Bunun yanında iş dışı stres kaynaklarını da akılda tutmak gerekir. Aile ile ilgili roller, sorumluluk ve beklentiler, bireyin kendisi ile ilgili sorunlar, kariyer beklentisinin düzeyi, maruz kaldığı iş dışı örseleyici yaşam deneyimleri, sosyalleşme olanaklarının yetersizlikleri bunlardan bazılarıdır.
Ekonomik kriz dönemleri aile içi dinamikleri de değiştiren, aile bütünlünü bozan sonuçlar yaratmaktadır.
Ailenin geçimini sağlayan bireyin işsiz kalması, giderek yoksullaşması, işini sürdüren bireyin tüm geçim sorumluluğunu üstlenmek için aşırı ve güvencesiz işlerde çalışmasını doğurmakta, aile ilişkilerinin bütünlüğünü bozan bir durumu doğurmaktadır. Kriz dönemlerinde bir yandan aile bu yönde değişim geçirirken, diğer yandan aile dayanışmasına gereksinim artmaktadır. Çağdaş toplumlarda bu süreçte kamusal destek sistemlerinin devreye sokularak ailenin bu yoğun etkilenmeden korunmaya çalışılması gerekir.
Aşırı çalışmanın önemli bir sonucu da
tükenmedir
ve
çok sık yaşanan bir durumdur
. Tükenme sürecinde birey önce bir
duygusal tükenme
yaşar. Onu
yabancılaşma
ve
kişisel becerilerde azalma
izler. Bunun sonrasında birtakım ruhsal ve davranışsal sorunlar yaşanmaya başlayacaktır.
Tükenme sürecinde birey iş yaşamındaki temel amaçları ve iş doyumunu, yaptığı işe ilgisini yitirecektir. Yorgunluk ve bezmişlik gözlenir. Mesleksel krizler yaşar, kendisine, çevresine ve işine yabancılaşır.
STRESLE BAŞA ÇIKMA YOLLARI
·
Devlet tarafında yapılması gerekenler:
·
Yönelticiler düzeyinde yapılması gerekenler
·
Ekip ilişkisi düzeyinde yapılması gerekenler
·
Aile düzeyinde yapılması gerekenler
·
Bireysel düzeyde yapılması gerekenler
·
Profesyonel düzeyde yapılması gerekenler
BİREYSEL DÜZEYDE BAŞA ÇIKMA YOLLARI
Bireylerin stresle karşılaştıklarında yaptıkları değerlendirmeler sonrasında iki tür başa çıkma tarzını kullandıklarını görüyoruz.
Sorun odaklı çözümler,
stresörü kontrol etmeye odaklanan
yaklaşımlardır.
Öncelikle yaşanan
stres etkeninin ne olduğunu, özelliklerini, şiddetini vs. anlamaya yönelen yaklaşımlar
ı içerir. Öncelikle birey sorunun çözümü konusunda bir görüş oluşturduğunda sorun çözme aşamalarını sistematize etmek durumundadır. Değerlendirme süreci içinde yaptığı sorunu bileşenlerine ayırmak, aralarındaki ardışık ilişkiyi görmek ve sorunun hangi kısmına öncelik vereceğini kararlaştırma sonrası eyleme geçerken, bu süreçte girişken davranmak ve zamanı iyi kullanmak durumundadır.
Duygu odaklı çözümler ise, bireyin
strese yanıt olarak verdiği tepkiyi kontrol etmesine odaklı
yaklaşımları içerir. Duygu odaklı başa çıkma yollarında ortaya çıkan kaygı ve korkusunu kontrol etmeye çalışır
. Anksiyete yönetimi, öfke kontrolü, davranış kontrolü bu sürecin bazı parçalarıdır. Yine bu başa çıkma biçiminde birey sosyal destek aramaya yönelir. Kimi zaman soruna uzaktan bakma, uzaklaşma, yok sayma, kaçma ya da kaçınma biçiminde davranışlar sergiler. Bu kaçma biçimleri çerçevesinde uykuya yönelme, sürekli uyuma, var olan sıkıntısı ve ruhsal tepkileri için ilaç kullanma eğilimi gösterme, alkol ya da bağımlılık yapıcı maddelere yönelme gibi eğilimler gösterebilir.
Kendini kontrol etmeye çabalama ve bunda başarısız olma bireyin sıkıntılarını ve umutsuzluğunu daha da artıracaktır. Öfke kontrolünde güçlük yaşama hem ilişkilerini hem de fiziksel sağlığını etkileyecektir. Yine duygu odaklı başa çıkma yolları sorunlarıyla başa çıkma sürecinde bireyin sorumluluk almasını gerektirir. Sorumluluktan kaçma da olumsuz nitelikte duygu odaklı bir başa çıkma yolu olarak bireyin repertuarına girdiğinde bireyin olumsuz duygularının artmasına ve pekişmesine yol açacaktır. İçinde bulunduğu durumu olumsuz nitelikte bile olsa olumlu bir çerçeveden görmeye çalışma, olumsuz koşulları dönüştürebilecek olumlu ipuçlarını görebilmesi,”ayrıca aşırı genelleme, seçici algılama, hissettiği duygulardan olumsuz anlamlar çıkarma” gibi hatalı düşünce süreçlerinden uzak durabilme becerisi kazanması gerekecektir. Tüm bu çabalar aslında bireyin içinde bulunduğu elverişsiz koşulları sağlıklı bir değerlendirme sürecinden geçirdikten sonra alternatif çözümler üretebilmeyi başarmasını hedeflemektedir.
Stres etkenleriyle başa çıkma sürecinde birey her iki başa çıkma yolunu uygun bir bileşimde kullanabilme becerisi gösterdiğinde sorunun üstesinden gelmeyi de o düzeyde başaracaktır.
Özetle birey stres etkeniyle karşılaştığında başa çıkmak için bir yandan s
tres etkenini modifiye etmeye, katlanabilir bir duruma getirmeye çalışacaktır.
Eş deyişle etkenin stres yaratan özelliklerini azaltmaya, niteliğini değiştirmeye çabalayacaktır. Stres etkeni hakkındaki algısını değiştirmeye çalışacaktır. Burada maruz kaldığı olaya
başka bir açıdan bakabilme, alternatif düşünceler üretebilme, alternatif bakış açısı geliştirme
gibi çabalar sergilemesi gerekecektir. Strese verdiği ruhsal ve bedensel yanıtları değiştirmeye çalışacaktır. Burada d
anışma, psikoterapi, ilaç tedavisi, davranışçı tedavi yaklaşımları (gevşeme, dürtü kontrolü vs.) krize müdahale yaklaşımları, etkinliğe yönelme, toplumsallaşma, toplumsal kurumlardan yararlanma vb
. yollara kullanılacaktır.
Stresle başa çıkmada bireylerin
bilinçli, yani farkında olarak sergiledikleri başa çıkma çabaları var
dır.
Plan yapma, durumunu şakaya vurma, gevşeme egzersizleri, bazı insanlar için meditasyon ve dua gibi yöntemler, yaratıcı etkinliklere yönelme, uyuma, yalnız kalmayı tercih etme, kendini kınama, suçlama
gibi edimlerdir. Olumlu yöndeki başa çıkma çabalarını ise
girişkenlik, hoşgörü düzeyini arttırma, beklenti düzeyini azaltma, kimi zaman saldırıya geçme, meydan okuma gibi davranışları, olumlu düşünme, duygusal destek ve öğüt arama
gibi yaklaşımlar içerir.
Profesyonel yardım arama, bilgi arama, duygularıyla yüz yüze gelme, ilaç/madde kullanma, TV seyretme, gezinti, spor vb. etkinlikler bilinçli başa çıkma yollarına örneklerdir.
Stres aşısı olabilir mi?
Eş deyişle, bireyin stres etkeniyle karşılaştığında ona karşı
daha bağışık, daha dirençli olması sağlanabilir mi?
Elbete bu mümkün olabilir. Bu
koruyucu ruh sağlığı yaklaşımlarını, bunu merkeze koyan bir sağlık politikası yaklaşımını gerektirir. Ayrıca bu yalnızca birey odaklı değil, toplumsal ve kurumsal bir hazırlığı gerektirir. Bu bir kamu sağlık hizmeti olarak düşünülmelidir.
Stresle başa çıkma sürecinde kullanılabilecek yaklaşımlardan biri de stres yönetimidir.
Bunun sağlamak için öncelikle üstlenilmiş olan görevle ilgili düzenlemeler yapmak gerekir.
İş ve görevin yeniden düzenlenmesi, katılımcı yönetim anlayışının benimsenmesi, esnek bir çalışma takviminin oluşturulması, fiziksel ortamın düzenlenmesi ve ekip çalışması
nı öne çıkarılması yoluyla bu sağlanır. Bunun yanında stres yönetiminde
roller ve kişiler arası ilişkilerde düzenlemeler yapılır. Ödüllendirme, kariyer gelişimi için eşitlikçi ve uygun olanaklar yaratma, danışmanlık sistemini oluşturma, gelişen gereksinimler ve üstlenilen amaca uygun bir ekip oluşturma, işlerlik kazandırma, sürdürülen programlarda gereksinime ve çalışanlara uygun değişiklikler yapma ve son olarak da uygun bir liderlik yapısı oluşturma
ile olanaklıdır.
Diğer önemli bir nokta zaman yönetimidir.
Bunun için
amaçları saptamak, öncelikleri belirlemek, mola vermek, gerektiğinde “hayır” diyebilmek, ertelememek, uygun görevlendirme yapmak ve zaman kazandırıcı araçları iyi kullanmak
gerekir.
Ayrıca
günlük yaşamı düzenleme ve sağlığı bozucu etkenleri azaltma
diğer önemli noktalardır.
İŞ YERİ STRESİNİN ÖZGÜN BİR BİÇİMİ : YILDIRMA (MOBBİNG)
İngilizce
“yıldırma”
(Mobbing)
kavramı, “mob” kökünden gelmektedir. “Mob” sözcüğü, İngilizce’de yasal olmayan biçimde şiddet uygulayan kalabalık veya “çete” anlamındadır. Bir eylem biçimi olarak
mobbing
sözcüğü ise, psikolojik şiddet, kuşatma, topluca saldırma, rahatsız etme veya sıkıntı verme anlamına gelmektedir.
Tarihçe..
Yıldırma kavramı, ilk kez 1984’de İsveç’de “İş Hayatında Güvenlik ve Sağlık” konulu bir raporun kapsamında Heinz Leymann tarafından ortaya atılmış, 1993’te İsveç’te çıkarılan ‘İşyerinde Kişilerin Mağdur Edilmesi’ adlı kanunla da ilk kez yasal bir nitelik kazanmıştır.
Türkçe’de işyerinde uygulanan “
zorbalık, duygusal taciz ya da yıldırma”
sözcükleriyle adlandırılan
“mobbing”
,
özellikle hiyerarşik yapılanmış gruplarda ve kontrolün zayıf olduğu örgütlerde, gücü elinde bulunduran kişinin ya da grubun, diğerlerine ruhsal yollar kullanılarak, uzun süreli sistemli baskı uygulaması, duygusal saldırı ve yıpratma yaratması olarak tanımlanmaktadır. Haksız yere suçlama, dedikodu yoluyla saygınlığını zedeleme, küçük düşürme ve doğrudan veya dolaylı şiddet uygulayarak, bir kişiyi işi bırakmaya zorlama amaçlı kötü niyetli bir girişimler olarak tanımlanmaktadır.
“Yıldırma”
son yıllarda
sosyoloji
ve
hukuk
başta olmak üzere bir çok disiplinin üzerine çalıştığı bir konu haline gelmiştir
Dünyada giderek artan bir ilgiyle araştırılan yıldırma kavramı ülkemizde henüz yeterince tanınan bir olgu değildir.
“Yıldırma” nın nedenleri
“Yıldırma”
yı salt bireysel bir sorun yada işyerinde kişilere odaklı ya da sınırlı bir sorun olarak ele almak doğru değildir. 1970’lerden sonra yaşanan ekonomik değişimin, işyerlerindeki çalışma ortamının niteliğinde yarattığı değişikliklerin, özellikle kapitalist kar anlayışının ve rekabetin, post-fordist olarak tanımlanan esnek üretim biçimlerinin yarattığı güvencesiz istihdam biçiminin ve kapitalist rekabetin geliştirdiği, perçinlediği bir durum olarak görmek gereklidir. Bu ekonomik ve politik zeminde yaşanan krizler, yarattığı işsizlik, aşırı çalışma, çalışanlar üzerinde yıldırma davranışlarının ve baskının artmasına zemin hazırlamaktadır. Çalışmalar yüksek işsizlik oranlarının ve çalışanların değersiz görülmesinin
“yıldırma”
nın artmasına neden olduğunu göstermektedir. Özetle son yirmi yıla damgasını vuran ve başta sağlık olmak üzere tüm sektörlerde yaşama geçirilen neo-liberal politikaların doğal bir sonucu olarak
“yıldırma”
ortaya çıkmakta ve artmaktadır.
“Yıldırma”
nın en fazla, aşırı iş yükünden kaynaklanan doyumsuzluk, çalışma ortamının demokratik olmayan niteliği, var olan liderlik biçimi, özellikle çoğul roller ile ortaya çıkan rol belirsizliği ve rol çatışması ile bağlantılı olduğuna dikkat çekilmiştir. Bu anlamda kapitalist kültürün egemen kıldığı toplumsal değerlerin
“yıldırma”
yı tetiklediğini ve giderek artan oranda fiziksel ve duygusal tahribat yarattığını öne sürmek abartı sayılmaz. Böyle bakıldığında
“yıldırma”
nın sınıfsal bir karakteri olduğu, ırksal, sınıfsal ve cinsiyete dayalı eşitsizlikleri içeren bir süreç olduğu görülmelidir.
Dünya Sağlık Örgütü de
“yıldırma”
nın ortaya çıkmasını kolaylaştıran iş ortamlarının özelliklerini tanımlamıştır. Özellikle rol tanımlarının iyi yapılmadığı, işbirliği ve dayanışmanın kurulamadığı ortamların yatkınlık yarattığı ifade edilmektedir. Özellikle ortaya çıkan sorun ve çatışmaların uygun problem çözme beceriyle çözülmemesi, aksine gizlenmesi bunu artıran etkenler olarak görülmektedir. Bu yapı neo-liberal politikaların biçimlediği iş ortamının bir ürünü olarak görülmelidir.
Yaygınlığı
Bu alandaki sınırlı veriler hem AB’de hem de Avrupa’da
“yıldırma”
nın sıra dışı bir durum olmadığını göstermiştir. ABD’de yaklaşık 6 çalışandan birinin (%16.8) işyerinde yıldırma mağduru olduğu, bu sayının %11 olduğu aktarılmaktadır. ABD’de kamu çalışanlarını kapsayan bir araştırmada, kadın çalışanların % 42’sinin, erkek çalışanların ise % 15’inin son iki yılda işyerinde duygusal tacize ve zorbalığa maruz kaldığı, İsveç’te ise intiharların % 15’inin
“yıldırma”
kaynaklı olduğu belirtilmektedir..
Bazı meslek gruplarında
“yıldırma”
daha sık görülmektedir. Tayvan’da sağlık çalışanlarında yapılan bir çalışmada
“yıldırma”
yaygınlığı son bir yıl için %50.9 bulunmuş, sözel ve fiziksel şiddetten daha yüksek oranda görüldüğü belirtilmiştir. Bosna’da yine sağlık çalışanlarında yapılan bir çalışmada bireylerin %76 oranında “yıldırma” davranışlarına maruz kaldıkları bildirilirken, %26’sında bunun ısrarlı ve yineleyici olduğu saptanmıştır. Ayrıca bu durumun ruhsal bozukluk gelişimi ile ilişkili olduğu da belirtilmiştir. Yine ülkemizde hemşirelerde yapılan bir çalışmada son bir yıl içinde
“yıldırma”
davranışına maruz kalma oranı %86.5 olduğu belirtilmiştir.
Kimler yıldırma yapar?
Bu kişilerin antipatik özellikler taşıdığı, aşırı denetleyici, korkak ve sinirli, daima güçlü olma isteği içinde olan, kötü niyetli ve hileli eylemlere başvurmaktan çekinmeyen kişiler olduğu belirtilmektedir. Aşırı özsever bir kişiliğe sahip oldukları, toplumsal ilişkileri zayıf, korktuğu kişileri denetim altında tutmak için güç kullanan, kendini diğer insanlardan sürekli üstün gören bir tutum ve davranış sergiledikleri belirtilmektedir. Tehdit altında iken yalnızca kendilerini düşündükleri, kendi kurallarını işyerinin kurallar haline getirmeye çalıştıkları, bunun için baskı ve şiddet uygulayabildikleri, bu amaçla sürekli bir disiplin kurmaya çalıştıkları, korku yaratarak egemenlik kurdukları aktarılmaktadır. Aynı zamanda ön yargılı, duygusal tepkiler sergileyen, bireyin sahip olduğu etnik dinsel vs. özelliklerini yıldırma için gerekçe sayan bir tutum sergiledikleri ifade edilmektedir.
Kimler maruz kalır?
Yapılan araştırmalar mağdur olanların da sıklıkla zeki, yetenekli, yaratıcı özellikler gösteren, farklı görüşlere alternatif yaklaşımlar geliştirebilen, başarılı ve başarıyı amaçlayan, dürüst, güvenilir, işyerinde politik davranmayan,destekleyici iletişim tarzını kullanan kişiler olduğunu göstermektedir. İşlerini benimseyerek yapan, Meslek etiği ilke ve kurallarına uyan kişilerdir.
Sıklıkla çalışanların yöneticilerden daha fazla yıldırmaya maruz kaldıkları görülmektedir. Yaşlı olanlar gençlere göre daha fazla yıldırma kurbanı olmaktadırlar.
Yıldırma’nın yarattığı ruhsal bozukluklar
“Yıldırma”
nın uygulama biçimi süresi ve şiddeti ile bağlantılı olarak bir çok ruhsal bozukluk ortaya çıkabilir. Sıkıntı, öfke, karamsarlık, uyku sorunları, depresif belirtiler, anksiyete belirtileri, davranış sorunları görülebilir. Depresyon, anksiyete ve davranış sorunlarının birlikte bulunabildiği uyum bozuklukları, depresyon, yaygın anksiyete ve panik bozukluğu gibi anksiyete bozukları, kendini bedensel belirtilerle ifade eden somatoform bozukluklar (somatizasyon, konversiyon, ağrı bozuklukları), ortaya çıkmasında ve seyrinde ruhsal etkenlerin rol oynadığı psikosomatik hastalıklar (cilt hastalıkları, hipertansiyon vs.) görülebilir. Bunun yanında bir tür kendini iyileştirme çabası olarak, alkol, madde ya da ialaca yönelme olabilir. Madde kullanım bozuklukları gelişebilir. Bireyin fizik bütünlüğünü tehdit eden, onu çaresiz bırakan, dehşet duygusu yaratan yaşantılara bağlı gelişen
“Travma Sonrası Stres Bozukluğu”
ortaya çıkabilecek en ciddi ruhsal bozukluklardan biridir. İnsan eliyle bilerek oluşturulan travmalar (işkence, tecavüz, savaş travması gibi) sonucu ortaya çıkanlarda süreğenleşme, işlevselliği bozma, yetiyitimi yaratma niteliği çok daha yüksektir.
“Yıldırma”
da insan eliyle bilerek oluşturulan bir travma olarak TTSB için dikkat çekici, çağdaş bir travma biçimi olarak dikkati çekmektedir.
Neler yapılabilir?
Sıklıkla
“yıldırma”
kurbanlarına, yeni bir iş araması, yardım alması, kendini yalıtmaması, özgüvenini geliştirmesi, olasılıkları hatırlaması, yaraları sarmaya çalışması, yasal işlem yapması önerilmektedir.
“Yıldırma”
nın ruhsal bütünlüğe yönelik bir saldırı olduğu düşünülürse buna uygun başa çıkma beceriler geliştirmenin büyük önem taşıdığını vurgulamamız gerekir. Sorunu arkadaşlarla paylaşmaktan profesyonel yardım aramaya varan bir yelpazede yardım almak gerekebilir. Bu çabalar sorunun kalıcılaşmasını önleme yanında bireyin başa çıkmasını, örselenmeden kurtulmasını sağlayabilir …
“Yıldırma”
mağduruna işyerinde taciz uygulayan kişiye itiraz etmek, işyerinde zorbaca davranışlara, tacize uğradığını tanıklarla saptamak, verilen talimatları yazılı olarak belgelemek, maruz kalınan tacizi belgeli olarak yetkililere yada üst yöneticilere iletmek, gereğinde arkadaşlarla paylaşmak ve profesyonel yardım almak önerilen durumlardır.
Öncelikle işyerinde yaşanan olayın adını koymak ve bununla yüzleşmek önerilmektedir.
1.
Çalışma ortamının düzenlenmesi, ast üstü ilişkisinin bir ezen ezilen ilişkisine dönüştürülmemesi, ekip çalışmasının ana çalışma yaklaşımı olmasını sağlanması gereklidir.
2.
Demokratik ve dayanışmayı temel alan bir işbölümü yapılmalıdır. Roller belirginleşmeli, sınırlar belirginleştirilmeli ve role uygun kişiler yetkilendirilmelidir.
3.
Bireylerin rahatlamasını, kendini yargılanmadan özgürce ifade etmesini sağlayan, duygusal ifadeye izin veren bir ortam yaratılmalıdır.
4.
Aşırı çalışmaya son verilmelidir.
5.
Güvenli, zarar verici uyaranlardan arınmış, sağlıklı bir fiziksel ortam yaratılmalıdır.
6.
Çalışanların özlük hakları sağlanmalıdır.
7.
“Yıldırma”yı önleyici etik kurallar geliştirilmelidir.
8.
Çalışanların iletişim becerileri geliştirilmelidir. Problem çözme becerileri kazandırılmalıdır.
9.
İşyeri sağlık birimleri aracılığıyla koruyucu ruh sağlığı uygulamaları (bilgilendirme, eğitimi, danışma) yapılmalıdır
10. “Yıldırma” ile ilgili hukuksal girişimler engellenmemeli, adaletin tecelli edilmesi sağlanmalıdır.
BASIN LİNKLERİ
http://www.ntvmsnbc.com/news/471168.asp
www.gazeteport.com.tr/SAGLIK/NEWS/GP_359163
http://arsiv.sabah.com.tr/2009/01/05/haber,521F5B5CA17D428D89D3455C12326993.html
http://arsiv.sabah.com.tr/2009/01/05//haber,521F5B5CA17D428D89D3455C12326993.html
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=915634
http://yenisafak.com.tr/Aktuel/?t=05.01.2009&i=160769
http://www.porttakal.com/haber-savas-en-cok-cocuklari-vuruyor-210623.html
http://www.haber3.com/news_detail.php?id=436912
http://www.samanyoluhaber.com/haber-132418.html
http://www.tarafsizhaber.com/haber-Savas-cocuklari-vuruyor-68464/
http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=5&ArsivAnaID=49722
http://www.haberalan.com/Haber/Dunya/06012009/Savas-cocuklari-vuruyor.php
http://www.annebebek.com.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=544:savasvecocuk&catid=104:cocuk-guncel&Itemid=27
http://www.aktuelpsikoloji.com/haber.php?haber_id=3575
http://www.yeniasya.com.tr/2009/01/06/haber/h24.htm
http://www.medimagazin.com.tr/mm-savas-en-cok-cocuklari-vuruyor-b-h-56756.html
http://www.gazetebir.com/haber-24363---Savas_en_cok_cocuklari_vuruyor.html
http://hurhaber.com/news_detail.php?id=167027
http://www.haberpanorama.com/news_detail.php?id=7211
http://www.guncel-haber.com/3371846/haber_sava%C5%9F_en_%C3%A7ok_%C3%A7ocuklar%C4%B1_vuruyor/
http://yhs.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=27712
http://www.timeturk.com/Savas-en-cok-onlari-vuruyor-44457-haberi.html
http://www.farmaskop.com.tr/HaberlerDetay.aspx?ID=58
http://www.haberinsitesi.com/toplanti_1.htm
://www.kadinmagazin.net/ekonomik-kriz-ruh-sagligimizi-nasil-etkiliyor.html
http://kongretoplanti.com/?sf=detay&katid=13&id=696
http://www.farmaskop.com.tr/HaberlerDetay.aspx?ID=58
http://www.aktuelpsikoloji.com/haber.php?haber_id=3575
http://kongretoplanti.com/?sf=detay&katid=13&id=696
http://www.farmaskop.com.tr/HaberlerDetay.aspx?ID=58
http://www.aktuelpsikoloji.com/haber.php?haber_id=3575
http://www.medikalteknik.com.tr/web/haber_goster.asp?id=1592
http://www.annebebek.com.tr/index.php?
http://www.realage.com.tr/v2/Savasin-En-Aci-Yonunu-cocuklar-Yasiyor_1_26634.htm
http://www.ailem.com/templates/news/detail/detail9.asp?id=18117
http://www.haberaktuel.com/Savasin-esas-kurbanlari-minik-yavrular-haberi-170965.html
http://www.gazeteport.com.tr/YASAM/NEWS/GP_359218
http://bilimteknik.cumhuriyet.com.tr/?im=yhs&hn=27712
http://www.taraf.com.tr/haber/24991.htm
http://www.newsweekturkiye.com/haberler/detay/24275/Cocuklara-her-yer-Gazze
Paylaş
X
Şifremi unuttum
Yeni üyelik
Beni Hatırla
DERNEK
Tarihçe
Kurullar
Tüzel Metinler
TPD Üyeleri
Üyelik Formları
MYK Kararları
TPD Cinsel Şiddeti Önleme ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Destekleme Birimi
ŞUBELER
Adana
Ankara
Antalya
Bolu
Bursa
Denizli
Diyarbakır
Eskişehir
Edirne
Elazığ
Erzurum
Gaziantep
İstanbul
İzmir
Kayseri
Kocaeli
Konya
Manisa
Samsun
Trabzon
Balıkesir
Van
EĞİTİM
Psikiyatri Eğitimi Düzenleme ve Eşgüdüm Kurulu (PETEK)
Eğitim Planlama Düzenleme Kurulu (EPDK)
Yaygın ve Örgün Eğitim Kurulu (YÖEK)
Kongre Düzenleme Kurulu (KDK)
Yayıncılık Kurulu
TPD Psikoterapi Eğitimleri
Psikoterapi Eğiticiler Kurulu
Bilimsel Etkinlikler Danışma Komisyonu
GÖREV GRUPLARI
Görevi Devam Edenler
Geçmiş Dönem Görev Grupları
Görev Grubu Raporları
ÇALIŞMA BİRİMLERİ
Birimler
Çalışma Birimleri Yönergesi
YETERLİK KURULU
Psikiyatri Yeterlik Kurulu
Yeterlik Yürütme Kurulu
Psikiyatri Uzmanlık Eğitiminde Gereklilikler ve Asgari Standartlar
Kurum Akreditasyonu
Yeterlik Sınavı ve Yeniden Belgelendirme
Yeterlik Belgesi Almış Üyelerimiz
Yeterlik Kurulu Belgeleri
Akredite Olan Kurumlar
TOPLANTI VE KONGRELER
Ulusal Toplantılar
Uluslararası Toplantılar
Bölgesel Toplantılar
AHK
GPK
İLETİŞİM
BANKA/DONATE