Ülkemizde kadına yönelik şiddet ve sağlıkta şiddet haberleri neredeyse günlük yaşamın bir parçası halindeyken, artık öfkeli olmak, hayal kırıklığına uğramak, acı çekmek, kendimiz, sevdiklerimiz ve geleceğimiz için kaygılanmak olağanlaşmıştır. Daha çok yakın zamanda Dr. Ayşe Güneş hastane bahçesinde saldırıya uğramışken, yine bir kadın meslektaşımızın, Dr. Melek Bağçe’nin, hizmet sunmakta olduğu Aile Sağlığı Merkezi’nde boşanma sürecindeki eşi tarafından öldürüldüğünü öğreniyoruz. Daha da öfkeleniyoruz, acımız katlanıyor… Hala neden bir şey yapılmadığını, daha ne kadar kişinin ölmesi gerektiğini, neden bizim ülkemizde kadına yönelik şiddet haberleri ile bu kadar sık karşılaştığımızı düşünüyoruz. Kadınları koru-ya-mayan sisteme dönüp baktığımızda; şiddeti körükleyen, insan haklarının kolayca göz ardı edildiği, toplumu kutuplaştıran, kadını hiçe sayan nefret söylemlerinin tam da vatandaşlarını koruma zorunluluğu olanlar tarafından üretildiğini görüyoruz… Kadın cinayetleri ve sağlıkta şiddet münferit olmaktan çoktan çıkmış ve durdurulması mümkünken artarak, adeta sıradanlaştırılarak sürmektedir. Bu nedenle kadın cinayetleri politiktir, durdurulmaması da insan hakları ihlalidir. Kadın olmak günlük yaşamda şiddetle karşılaşma riskini en çok artıran bir başka durumla, yani hekim olmakla birleştiğinde bu gerçek çok daha vahim hale gelmektedir. Siyasi otoritelerin ürettiği ayrıştırıcı ve insan haklarını hiçe sayan politikalar sonucu bir kadın daha katledildi. Söylemekten bıkmayacağız: Başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ile ilgili uluslararası sözleşmeler hayata geçirilmeli! Evde, okulda, işte, hastanede, sokakta, her yerde şiddetle karşılaşıyoruz. Her gün bizi öldürüyorsunuz! Ölmek istemiyoruz! İnsan olmaktan kaynaklanan, zaten bizim olan haklarımız tekrar güvence altına alınana kadar mücadele ve dayanışmaya devam edeceğiz! Türkiye Psikiyatri Derneği Kadın ve Ruh Sağlığı Çalışma Birimi