İnadına Yaşamak, Sonuna Kadar Eşitçe...

psikiyatri.org.tr /

8 Mart 2022, Dünya Kadınlar Günü

Kadınların ruh sağlığının bozulmasının en önemli belirleyicisi toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve beraberinde gelen psikososyal stresörlerdir. Dünya üzerinde kronik olarak açlık çekenlerin %60’ı kadınlar ve kız çocuklarıdır. Tüm dünyada okuma yazma bilmeyenlerin üçte ikisi kadınlardan oluşur. Çalışma yaşamına bakıldığında ise aynı işi yapan kadınlar, erkeklerden daha az ücret almaktadır. Bütün mülkiyetin yalnızca %20’si kadınlarındır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği kültürler arası bir sorun olup, Dünya Ekonomik Forumu raporlarına göre Türkiye, toplumsal cinsiyet eşitliğinde 156 ülke arasında 133. sırada yer almaktadır. 

Kadınlara yönelik şiddetin ortadan kaldırılması, kadınların ve kız çocuklarının eğitim hayatlarının desteklenmesi, ücretsiz ev emeğinin yerine eşit iş bölümü yapılması ve eşit işe eşit ücret ödenmesi, liderlik konumlarında ve siyasi temsilde kadınların daha çok yer almaları toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik atılması gereken ilk adımlardır.

Biz kadınlar, ekmeksiz, hayalsiz ve geleceksiz bırakıldığımız bir yoksullukla karşı karşıya kaldığımız şu günlerde en temel ihtiyaçlarımıza, ısınmaya, gıdaya, barınmaya, etkin doğum kontrol yöntemlerine, kürtaja, pedlere erişemiyoruz. İşsizlik ilk önce kadınları vururken kayıtsız ve güvencesiz çalışma kadınların en yaygın istihdam biçimine dönüşüyor. Pandemi ortamında bakım yükü giderek artıyor, kadın emeği daha da değersizleşiyor. İstanbul Sözleşmesi’nin feshini izleyen süreçte Medeni Kanunda yapılması planlanan değişiklikler ve nafaka düzenlemesi kadınların şiddet ve ayrımcılık karşısında hukuki korumadan yoksun bırakılmalarının ve kadın yoksulluğunun artmasının önünü açıyor. 

Öte yandan savaş kapımızda... Biliyoruz ki bir erkek işi olarak tanımlanan, erkeklerin kavgası, erkeklerin birbirlerine karşı uyguladıkları, kurallarını belirleyip eyleme geçirdikleri ve ne zaman biteceğine karar verdikleri savaşlar en çok kadınları ve çocukları etkiler. Kadınlar ve çocuklar için savaşın anlamı; açlık, sefalet, yoksulluk, göç, cinsel şiddete uğrama ve ölümdür. Erkek hegemonyası, savaşılan ülkeyi kadına benzetse de, Virginia Woolf’un belirttiği gibi “bir kadın olarak benim ülkem yoktur, bir kadın olarak bir ülke de istemiyorum, bir kadın olarak tüm dünya benim ülkemdir” diyenlerdeniz... İnadına barış diyeceğiz...

Sıraladığımız tüm bu zorluklar bizi yıldırmayacak... Ülkemizde cinskırıma dönen kadın katliamları ve kadın hakları ihlallerinin karşısında durmaktan hiç vazgeçmeyeceğiz.

Tencereyi kaynatmak da yaşlı ve çocuklara bakmak da bütçeyi düzenlemek de kadınların yükü! Evde, fabrikada, hastanede, okulda, tarlada hayatı sırtlayanlar olarak görüyoruz ki, kadınlar durursa dünya durur! Kâr üretimini yaşamın önüne koyan sömürüye karşı, kadınların hayatlarını kuşatan kapitalist ataerkiye karşı eşit ve özgür bir yaşam için dayanışmamızı ve mücadelemizi büyüteceğiz. Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde hak arayışında ve eşitlik mücadelesinde yaşamlarını yitiren kadınları saygıyla anıyoruz. Savaşı ve yoksulluğu var eden insanlığın barışı ve eşitliği de var edebileceğine inanıyoruz. İnsani krizlerin kadınları ve LGBTİQ+’ları daha şiddetli etkilemesine neden olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sona ermesini istiyoruz.

İnadına Yaşamak, Sonuna Kadar Eşitçe...

Türkiye Psikiyatri Derneği Kadın ve Ruh Sağlığı Çalışma Birimi