Savaş, insan eliyle yaratılan, fiziksel, psikososyal ve çevresel travmalara neden olan bir halk sağlığı sorunudur. Savaş insanlığın kendiliğinden, “doğal” olarak gelişen, önüne geçilemez bir yönü değildir. Savaşa zemin hazırlayan, başlatan ve sürdüren yöneticiler, bunun için hemen her toplumda az ya da çok karşılık bulabilecek gerekçeler de inşa ederler. Oysa, savaşta güçlü, haklı, muzaffer tarafın kim olduğu fark etmeksizin, hemen her zaman kaybeden toplum olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) tahminlerine göre dünya genelinde silahlı çatışmalara katılan veya etkilenen insanların en az %10’luk kısmında süreç içinde ciddi bir ruh sağlığı sorunu görülmektedir. Ayrıca bir diğer %10’luk kesimde de gündelik hayatlarına önceki gibi devam edemeyecekleri zihinsel veya davranışsal bir değişim ortaya çıkmaktadır (WHO 2002). Savaş dönemlerinde en çok görülen ruhsal hastalıklar depresyon, anksiyete bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğudur. Bazı savaşların ardından yapılan bölgesel araştırmalarda bu ruhsal hastalıkların sıklığında, DSÖ verilerinin de hayli üstünde bir artış olduğu belirtilmektedir. Savaş ortamı, suç davranışı için caydırıcı olan sosyal devlet ve hukuk sisteminde de bir çöküşe neden olmaktadır. Bu çöküş ve yaşanan toplu göçler, cinsel istismar ve diğer insan hakları ihlallerinin yaşanması riskini artırır. Erkekler de cinsel şiddete maruz kalsalar da cinsel şiddetin birincil hedefi çocuklar ve kadınlardır. Halihazırda yaşanan toplumsal eşitsizliklerden en fazla etkilenen gruplar (çocuklar, kadınlar, yaşlılar, göçmenler, LGBTİ+’lar gibi) bu kaos ortamında daha fazla hak ihlallerine ve istismara uğrarlar. Bu nedenle savaş dönemlerinde belirginleşen bu kaos ortamı ve şiddet kültürünün tüm toplum üzerinde ama özellikle de ruhsal travmalar açısından riskli gruplar üzerinde daha ağır ve uzun süreli travmatik etkileri olmaktadır. Savaşın neden olduğu sosyoekonomik kriz, toplumun önemli bir kesiminin yaşamını ve dolayısıyla ruh sağlığını olumsuz etkiler. Söz konusu krizin doğrudan etkilerine ek olarak temel sağlık hizmetlerinin sürdürülmesini dahi zorlaştıran etkileri ve hatta kimi zaman doğrudan sağlık hizmeti veren kurumların hedef alınması, savaş bölgesindeki halkı çaresizlikle baş başa bırakır. Tüm bu nedenlerle Türkiye Psikiyatri Derneği olarak savaş mağdurları ile dayanışma içinde, yaralarının bir an önce sarılması için toplumun her kesimini sorumlu davranmaya çağırıyoruz. Barışı etkin bir şekilde savunmanın her toplumda savaştan yana olmaktan daha büyük cesaret gerektirdiğinin farkındayız. Barışı talep etmenin hayalperestlik olmadığını biliyoruz. Ukrayna’da yaşanan gelişmeleri endişeyle izliyoruz. Yaşamı savunma ve barış iklimine etkin biçimde sahip çıkmanın ruh sağlığımız ve halk sağlığımız açısından çok önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. Savaşa hayır, barış hemen şimdi! Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu