Cinsiyete dayalı şiddet; kadınlarda fiziksel, cinsel, psikolojik herhangi bir zarar ya da üzüntü doğuran veya bu sonucu doğurmaya yönelik, özel yada kamu yaşamında olabilen her türlü davranış, tehdit, baskı ve özgürlüğün keyfi biçimde engellenmesi olarak tanımlanmaktadır. Kadına yönelik şiddet insan hakları ihlali ve suçtur.
Bizler ruh sağlığı çalışanları olarak, kadınların uğradıkları ayrımcılık ve şiddetin ruh ve beden sağlıkları üzerindeki olumsuz etkilerinin birebir tanığıyız. Fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddetin önlenmesinin ruh sağlığı için vazgeçilmez olduğunu biliyoruz.
Ne yazık ki her gün kadın cinayeti haberleriyle uyanıyor, kadınların kendilerini tehdit eden, şiddet uygulayan erkeklerden kurtulmak için yardım arayışlarına şahit oluyoruz. Kadınların kayıp ilanlarında ilk aklımıza gelenler; reddedilen partner, tehdit eden aile üyesi ya da eş tarafından kaçırıldığı veya öldürüldüğü oluyor.
Kadına yönelik şiddete karşı daha fazla önlem alınması, İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı kanun ve imzalanan diğer uluslararası sözleşmelerin fiilen daha etkin uygulanması gerekirken, tam tersine kadınların eşit ve şiddetsiz yaşama hakkını savunan ve garanti alan bu sözleşme ve yasaların saldırı altında olduğunu görmekteyiz. İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasını isteyenler, kadınların yaşam hakkını savunmak yerine adeta erkeklerin şiddet uygulama ve ceza almama talebini savunmaktadırlar. Çocuk istismarı faillerine istismar ettikleri çocuklarla evlenmeleri halinde ceza indirimi uygulanmasını öngören yasa taslakları yıllardır gündeme getirilmekte ve kadınların itirazı sonucu yapılamamaktadır. Ancak bugünlerde kadın haklarına yönelik artan diğer saldırılarla birlikte bu kanun da tekrar gündeme sokulmuştur. ‘Kadın ve erkek eşit değildir’ söylemleri, ‘fıtrat’ gibi dini kavramlar üzerinden kadınların insan haklarına yapılan saldırılar, şiddet uygulayan eşine karşı ‘ailenin korunması’ için kadına evde kalmayı tavsiye edenler, kadınları erkeklerle eşit görmemekte ve kadınların şiddetsiz yaşama hakkını riske atmaktadırlar.
Kadınların eşitlik mücadelesi, kendi hayatları için özgürce karar alabilme hakları ve çocuk yaşta evlendirilmemek-istismar edilmemek için verdikleri mücadele, evde-okulda-işyerinde yaşadıkları cinsiyet temelli ayrımcılığa karşı verdikleri mücadele eşitlik karşıtı/ataerkil erkekleri ve kurumları rahatsız etmektedir.
Kısa adı "İstanbul Sözleşmesi" olan kadınlara yönelik şiddete karşı devletlerin sorumluluk ve görevlerini ayrıntılı olarak tanımlayan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılmış ve ülkemizde 2014 yılında yürürlüğe girmiştir. Temmuz 2020 itibariyle 46 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmış, imzacı ülkelerin 32'sinde onaylanmıştır. İstanbul Sözleşmesi, kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası düzenlemedir.
İstanbul Sözleşmesi metninde sözleşmenin amacı şöyle tanımlanmaktadır;
A. Kadınları her türlü şiddetten korumak, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele etmek, şiddeti önlemek ve kovuşturmak.
B. Kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirerek, gerçek anlamda kadın erkek eşitliğini teşvik etmek;
C. Şiddet mağdurlarını korumak ve desteklemek,
D. Şiddetle mücadelede tüm kurum ve kuruluşlar arasında işbirliğini sağlamak amacıyla koordinasyonu sağlamak.
İstanbul Sözleşmesini imzalayan devletler; toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısına yer vermeyi, kadın-erkek eşitliği ve kadınların güçlendirilmesine yönelik etkili politikalar geliştirmeyi ve uygulamayı taahhüt etmişlerdir. Sözleşme; namus, kültür, gelenek, görenek, dini gerekçelerle kadınlara ayrımcılık ve şiddet uygulanamayacağının, şiddet uygulandıysa bu gerekçelerin kabul edilmeyeceğinin altını çizer. Şiddet mağdurunun etkin şekilde korunması, şikayetinden vazgeçse dahi korunması için gerekli önlemlerin alınması konusunda devletleri sorumlu tutar. Psikolojik şiddet, ısrarlı takip gibi şiddet türlerinin tanınmasını sağlar.
Tüm dünyayı etkileyen Covid19 salgını kısıtlamaları sürecinde kadınlara yönelik şiddetin ülkemizde de arttığına tanık olurken, kadınların şiddetsiz yaşama hakkının sağlanması için İstanbul Sözleşmesi mutlaka etkin, tereddütsüz bir şekilde uygulanması gerektiği görüşümüzü kamuoyuyla paylaşırız.
Türkiye Psikiyatri Derneği Kadın ve Ruh Sağlığı Çalışma Birimi