2 Ekim 2018 tarihinde bir meslektaşımız silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Öldürülen hekimin bir psikiyatr, öldürenin tedavi görmekte olduğu belirtilen bir hasta olması, psikiyatrik tedavilerle ilgili etkinlik, yan etki sorgulamalarını yeniden gündeme getirdi. Antipsikiyatri tartışmaları on yıllardır devam eden ve psikiyatrinin gelişmesinin ve kimi zaman kendini sorgulamasının da önünü açan tartışmalardır. Ancak yaşadığımız üzücü olayda ortada bir insanın, bir hekimin ölümü söz konusu. Bu vahim olayın ardından herkesi kullandıkları dil ve üslupları konusunda özenli olmaya; öldürülmeyi ve öldüreni, bu bir hakmışçasına onaylar hale gelmemeye ve şiddet dilinin aymazlığına düşerek, değil bir meslek grubunu, hiç kimseyi hedef haline getirmemeye davet ediyoruz. Halkımıza yönelik sorumluluğumuz, ne yazık ki belirli kişiler tarafından sıkça tekrarlanan çarpık, gerçek dışı bilgileri düzeltmeyi gerektirmektedir. Hiçbir ilaç veya tedavi yöntemi mucizevi etkileri olduğu, kullanan tüm hastalara iyi geldiği ya da hiç yan etkisi olmadığı iddiasıyla geliştirilmemektedir. Dahası, ne ruhsal hastalıkların ne de diğer hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların istenmeyen etkileri olmayacağını söylemek doğru değildir. Tümünün, isterse doğal, bitkisel kaynaklı olsun, vücuda alınan her madde gibi faydalı etkilerinin yanında bir takım yan etki ya da istenmeyen etkilere neden olma olasılıkları vardır. Bir ilaç önerilirken her zaman terazinin bir tarafına faydası diğer tarafına olası yan etkileri konularak değerlendirilir ve kullanılıp kullanılmayacağına karar verilir. Bu kararı vermek hem rahatsızlıkla, hem de tedaviyle ilgili yetkinlik gerektirir. Bu nedenledir ki hiçbir ilacın doktor kontrolü dışında kullanılmaması ısrarla tavsiye edilir. İlaçların geliştirilme süreci oldukça uzun ve kontrollü aşamalarla olmaktadır. İlaç olarak kullanılabilecek bir madde geliştirildikten sonra yıllar süren çalışmalara başlanır; önce laboratuvar deneyleri yapılır, sonra gönüllüler üzerinde insan çalışmaları yapılır. Piyasaya çıkana dek tüm faydaları ve olası yan etkileri saptanır. Geliştirilen pek çok madde bu aşamalarda elenir. Bu aşamalardan başarı ile geçmiş molekül ilgili otoriteler tarafından ilaç olarak tanımlanır ve piyasaya sürüldükten sonra dahi takibi yapılır. Tüm bu aşamalar bir hasta topluluğunda ilaç kullanılması kullanılmamasıyla karşılaştırıldığında anlamlı olarak daha faydalı olduğundan ve yan etkilerin ilacın kullanılmasına engel oluşturmayacak, hastanın yaşamını olumsuz etkilemeyecek düzeyde olduğundan emin olmak için tasarlanmıştır. Hangi ilacın ne zaman nasıl kullanılacağına dair nihai kararı psikiyatri disiplini vermemektedir. Psikiyatri disiplini başka disiplinlerle birlikte araştırma yapar. Ülkemizde ilaçları ruhsatlandıran otorite Sağlık Bakanlığı’dır. Bir ilacın hangi tanı ile hangi dozda verileceği bu ruhsatın konusudur. Yine bu ruhsatlandırma sırasında yıllar süren araştırmalar sonucunda saptanan tüm olası yan etkiler listelenir. Beklenmeyen bir yan etki varlığında da yine Sağlık Bakanlığı’na bildirimi beklenir. İlaç olmadığı için bir zararı olmadığı ya da bitkisel olduğu iddia edilen ve piyasada satılan diğer maddeler ise tüm bu araştırmalardan geçmemiş, ruhsatı tarım bakanlığından alınmış, takibi yapılmayan ürünlerdir. Bunlar etkili olup olmadığı, etkisi olsa bile dozu ya da ne gibi yan etkilere neden olabileceği bilinmeyen maddeler olup kullanımı ilaçlara göre daha fazla risk barındırmaktadır. Psikiyatri birçok tıp alanından daha sıkı bir şekilde uyguladığı tedavi yöntemlerinin etkililiğini sorgulamaktadır. Bu konuda her dönemde araştırmalar yapılmaktadır. Amaç tedavi olanağının ortadan kaldırılması değil, etkili ve istenmeyen etkileri az tedavi seçenekleri belirlemek ve geliştirmektir. Psikiyatride kullanılan ilaçlarla ilgili son yıllarda yapılan araştırmalar belirgin etkinliğe işaret etmektedir. Bu nedenle de psikiyatri eğitimi ve uygulamalarında bu ilaç tedavilerine, sınırları bilinerek ve uygulamalarıyla ilgili kurallara riayet edilerek yer verilir. Ruhsal hastalıkların tanısının konulmasında yüzde yüz faydalı bir laboratuvar analizi ya da görüntüleme yöntemi henüz bulunmamaktadır. Ama bu hastalıkların pek çoğu yüzyıllardır bilinmekte ve bu hastalığa sahip kişiler doktorlardan yardım talep etmektedir. Psikiyatri disiplini hastalıkların belirtilerinin tanımlanması, ruhsal yakınmaların ne zaman hastalık boyutuna geldiği konusunda karar vermek için ölçüt geliştirmek üzere uluslararası düzeyde, titizlikle ve tamamen bilimsel araştırmalara dayalı olarak çalışmaktadır ve kendini sıkça güncellemektedir. Normal bir davranışı ya da durumu bir hastalık olarak tanımlamaya karşı son derece temkinlidir. Tüm dünyada yapılan bilimsel çalışmalardan elde edilen deliller ile desteklenmedikçe bir durumun “ruhsal bozukluk” olarak tanımlanması mümkün değildir. Ruhsal hastalıkların bir kısmı kısa süreli olup, gerek ilaç gerekse ilaç dışı tedavi yöntemleri ile tamamen iyileşebilirken önemli bir kısmı kronik seyirlidir. Kronik seyirli bu hastalıkların bir yandan ilaçla kontrol altına alınmasına çalışılırken diğer yandan bu hastalıklara sahip kişilerin toplum içinde mümkün olan en yüksek işlevsellik düzeyinde kalması, çalışma hayatından kopmaması, aile ve diğer kişilerarası ilişkilerinin düzenlenmesi için ilaç dışı tedavi yöntemleri ve rehabilitasyon programlarına yer verilmektedir. Tüm bu ilaç ve ilaç dışı tedavi yöntemlerinin daha da etkili hale getirilmesi için yoğun çalışmalar sürmektedir. Ama ne yazık ki bu kronik hastalıklardan mustarip kişilerin tamamen iyileşmesi ve hiç hasta olmamış hale gelmesinin ya da hastalık belirtilerinin bir daha hiç tekrarlamayacağının garantili bir yolu yoktur. Bu noktada bu kronik hastalığa sahip kişiler ya da yakınları, bilimsel verilere dayalı gerçekçi bilgiler veren psikiyatrlar yanında ne yazık ki şahsi görüşleri, ‘ben yaptım oldu’ ile sınırlı deneyimleri dışında ya da cılız verilerden başka dayanağı olmayan kimi “sağaltıcılar” ile de karşılaşmaktadır. Hatta bu “sağaltıcıların” kerameti kendinden menkul tedavi yöntemleri de bulunmaktadır. Maalesef bu “sağaltıcılar” kimi durumlarda bilimsel bir dayanakları varmış gibi davranabilmekte, sahip oldukları ünvan ve makamları bilimsel dayanağı olmayan bu uygulamaların kılıfı olarak kullanabilmektedir. Çaresizlik hisseden hasta ve hasta yakınları bir umutla bu kişilere yönelebilmekte, sahte vaatlerle maddi manevi kayıplara uğramaktadır. Her hastalıkta olduğu gibi ruhsal hastalıklar için de geçerli olan erken tanı ve tedavi ile kayıpların en aza indirilmesi şansını kaçırmaktadır. Bu sahte “sağaltıcılar” kendi etkinlik alanlarını genişletmek için psikiyatri disiplinine ve ilaçlara saldırmakta, bilimsel delili olmayan halkı korkutucu beyanlara baş vurabilmektedir. Halkımız şunu bilmelidir ki aynen ilaçlar gibi hekimler ve hekimlik uygulamaları da Sağlık Bakanlığı’nın takibi altındadır. Farklı isimlerle açılan bürolarda sahte bilimsel tedavi yöntemleri ya da bilinen ve zaten uygulanan yöntemleri kendi icatları gibi sahte vaatlerle satan umut tacirlerine karşı dikkatli olunmalıdır. Sizleri her daim bilimsel dayanağı olan uygulamalarla hastalarına yardımcı olma yetki ve sorumluluğuna sahip hekimlere güvenmeye davet ediyoruz. Bu sorumluluğun yetkin olmayan, kimseye hesap vermesi gerekmediğini sanan, söz ve eylemleriyle hastaların mağdur edilmesine yol açanlarla mücadeleyi de kapsadığının farkındayız. Sizinle birlikte sağlığınızı korumak ve yeniden kazandırmak mücadelesine kararlı bir şekilde devam edeceğimizi bildirir, sevgi ve saygılarımızı sunarız. Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu