Bu basın toplantısında aşağıda yer alan ortak metin okunmuş, ayrıca ortak metinle birlikte suç işlemiş akıl hastalarının ceza sorumluluğu, koruma ve tedavisi, alkol madde kullanıcılarına uygulanacak yaptırımlar konularında TPD Adli Psikiyatri BÇB tarafından hazırlanan öneri basına dağıtılmıştır. BASIN AÇIKLAMASI
"TÜRK CEZA KANUNU ve HEKİMLER"
Basının da sık sık gündeminde yer aldığı üzere insanlarımızın sağlık hizmeti alımında, hekimlerin ise iyi sağlık hizmeti sunumunda karşılaştıkları ciddi sorunları bulunmaktadır.
Ülkemizde insanlarımızın yeterli ve nitelikli sağlık hizmeti almasını olumsuz etkileyen asıl neden, kötü sağlık hizmeti sunumunu cezalandıran kanunların olmaması ya da cezaların azlığı değildir. Aksine nitelikli sağlık hizmeti sunumu için vazgeçilmez olan, tıp fakültelerinde iyi tıp eğitimi, iyi uzmanlık eğitimi, mezuniyet sonrası hekimlerin tıptaki yenilik ve gelişmeleri yakından izlemelerini sağlayacak sürekli eğitim olanaklarının izin, teknik destek, zaman vb. sağlanması, tıbbi girişimler için gerekli sağlık kuruluşu alt yapısının oluşturulması, malzemelerin yeterli ve zamanında sağlanması, insani çalışma koşullarının oluşturulması, yeterli ücret ve iş güvencelerinin sağlanması gibi somut nedenlerdir.
Türk Tabipleri Birliği uzun yıllardır, giderek artan sayıda mesleğin kötü uygulamasından kaynaklanan şikayetleri soruşturup, hatalı meslek mensuplarına gerekli disiplin yaptırımlarını uygulamakta, hekimlik dernekleri ile birlikte, hekimlere kendilerini mesleki olarak geliştirmek üzere katıldıkları bilimsel etkinlikleri merkezi olarak kayıt altına almakta ve puanlandırarak, mesleki gelişimi teşvik etmektedir.
Ülkemizde nitelikli sağlık hizmeti verilmesi için gerekli koşullar yönünden her geçen gün olumluya değil olumsuza doğru bir gidiş bulunmaktadır. Bu ortamda, yürürlüğü 1 Haziran 2005 tarihine ertelenen 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunun Hükümlerine baktığımızda; hekimler ve sağlık ortamı yönünden cezalar arttırılmıştır. Dikkat ve özen eksikliğinden ya da mesleki bilgi ve beceri yetersizliğinden kaynaklanan ölüm, yaralama yada bir zarara neden olma hallerinde hekimler kasten işlenmiş suçlara uygulanan yaptırımlar ile karşı karşıya bırakılmıştır.
· Türk Ceza Kanunda kasten öldürme/yaralama ya da bilinçli taksirle öldürme/yaralama suçlarını düzenleyen maddelerin gerekçelerinde verilen iki örnekten biri hekimlerin tıbbi girişimlerine ilişkindir.
· Ceza mahkumiyetinin yanı sıra belli hakları kullanmaktan yoksun bırakmaya ilişkin 53. madde hükümleri, sadece kasten işlenmiş suçlar için öngörülmüş iken, altıncı fıkrasında trafik suçları ile meslek ve sanatın uygulamasından kaynaklı taksirli suçlar da kasten işlenmiş suçlar gibi cezalandırılmaktadır. Burada da trafik suçları dışında verilen örnek yine hekimlik uygulamalarıdır. Hekimlere en küçük ihmallerinde dahi asıl ceza tamamlandıktan sonra uygulanmak üzere üç yıla kadar meslek ve sanatın uygulanmasından yoksun bırakma cezası getirilmiştir. Bu düzenleme hem yasanın amacına hem de ölçülülük ilkesine açıkça aykırı olup, adeta ilkel cezalandırma sistemindeki öç almaya dönüşmüştür.
· Kasıt ve ihmal dışında mesleki uygulamanın kaçınılamaz olumsuz sonuçları (komplikasyon) ve öngörülemeyen riskler için de hekimin hem de iki kat cezalandırılması söz konusu olmaktadır. Öte yandan yasanın bu maddesi, hekimlerin savunmacı bir tutum geliştirerek riskli tıbbi işlemlerden kaçınmasına ve dolayısıyla hastaların zarar görmesine yol açabilecektir.
· Türk Ceza Kanunun 84. maddesi ile intihara teşvik suçu yeniden düzenlenmiş, hekimlerin bilinci ve akıl sağlığı yerinde olan hastalara adeta rızaları olmasa dahi zorla müdahalede bulunmaları, aksi halde herhangi bir biçimde intihara teşvik etmekten cezalandırılacakları tehdidi getirilmiştir. Hekimler, getirilen bu düzenlemeyle bilimsel yazılarda dahi ötenaziyi tartışamayacak bir ortama sürüklenmektedir. Son derecede muğlak ifadeleri nedeniyle bu madde, olağan mesleki ve bilimsel uygulamaların bile cezalandırılması olasılığını gündeme getirmektedir.
· “Bilimsel Deney” başlıklı 90. maddeye yönelik öneri ve eleştirilerimizi komisyon aşamasından itibaren ilettik. Görüşlerimiz dikkate alınmadan, bilimsel araştırma ve deneyleri bütünüyle olumsuz etkileyecek bir düzenleme yapıldıktan sonra, 30 Mart 2005 günü sadece çocuklarda bilimsel deneyi düzenleyen hükümler yeniden düzenlenmiştir. Diğer hata ve eksiklikler ise devam etmektedir.
· ‘Çocuk düşürtme’ başlıklı 99. Maddesinin (2) fıkrasının son cümlesi ile ve ‘Çocuk düşürme’ başlıklı 100. maddesinde esasen aynı fiil cezalandırmaktadır. 10 haftadan büyük olan düşük zaten yasa dışıdır, yapanlara, yapılmasına yardımcı olanlara caydırıcı hükümler getirilmelidir ama yine burada kadının demografik bir hedef gibi görülerek doğurganlığı ile ilgili, karar hakkını kullanmasının, cezalandırılabilir olarak kabul edilmesi, kadının insan hakkının ihlalidir, bu çeşitli uluslar arası dökümanlarda da vurgulanmıştır. (ICPD,Pekin Eylem Planı gibi).
· Hekimler TCK’nun 280. maddesi ile suç önlemekten sorumlu kolluk kuvveti haline getirilmektedir. Bu madde de sağlık personeline görevini yaptığı sırada herhangi bir suçun işlendiğine dair bir belirti ile karşılaşması halinde durumu derhal ihbar etmesi aksi halde bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı düzenlenmiştir. Eğer Hekim kamu görevlisi ise cezası 279. madde uyarınca iki yıla çıkmaktadır. Oysa aynı konuyu düzenleyen 765 Sayılı TCK’nun 530. maddesinde ise; sağlık personeline sadece ve sadece tedavi ettikleri kişi aleyhine işlenmiş bir suçun belirtisi ile karşılaşmaları halinde ve tedaviyi yaptıktan sonra bildirim yükümlülüğü getirilmiş olup, eğer bildirim sonucu tedavi gören kişi aleyhinde bir soruşturma yapılabilecek ise , sağlık personeli bu durumda ihbar etmekten muaf tutulmuştur. Yine 530. maddeye göre bildirmeme suçunun işlenmesi halinde de öngörülen ceza sadece hafif para cezasıdır. Oysa yeni TCK ile hekimlerin sır saklama yükümlülüğü ortadan kaldırılmış, kişilerin suç işlemesi halinde sağlık haklarının öncelikli olduğuna ilişkin en temel insan hakkı yok sayılmış, sağlık personelinin öncelikli görevi suçluların yakalanması olarak belirlenmiştir.
Burada örnekleri ile belirttiğimiz yaklaşım;
Türk Ceza Kanunun 1. maddesinin gerekçesinde yer alan bireyin sahip bulunduğu hukuki değerler, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınmasının ön plana çıkarıldığı, böylece kanunun özgürlükçü karakterinin vurgulandığı, bunun yanında, kamu düzeni güvenliğinin korunması ve suç işlenmesinin önlenmesinin amaçlandığı açıklaması ve 3. maddesinin gerekçesinde yer alan suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması, suçun ağırlığı ile orantılığı olması gerektiği açıklamasıyla örtüşmemektedir.
Sıraladığımız örnekler ile en azından hekimler yönünden Kanunun pek çok maddesinde belirtilen amaç ve ilkelerden uzaklaşıldığı, genellikle cezaların arttırılması yolu ile bazen de kişilerin sahip olduğu hak ve özgürlüklerin ya daraltılması ya da ortadan kaldırılması yolu ile suçun önlenmesinin amaçlandığı görülmektedir. Oysa her alanda olduğu gibi sağlık alanında da suçun önlenmesinin yolunun cezaların arttırılması yoluyla değil, suça neden olan koşulların düzeltilmesiyle olacağını biliyoruz.
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ ADLİ TIP UZMANLARI DERNEĞİTÜRKİYE BİYOETİK DERNEĞİTÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ
BASIN AÇIKLAMASI-II
26 Nisan 2005
Değerli Basın mensupları,
Türkiye Psikiyatri Derneği, geçen yıl tartışmaya açılan Türk Ceza Kanunu taslağını ilgili çalışma biriminde incelemiş,suç işlemiş akıl hastalarına ceza verilmesi yerine uygulanacak tıbbi önlemler ve madde kullananlarla ilgili maddeleri hakkında değişiklik önerilerini 2004 Mayıs’ında TBMM Adalet Komisyonu Başkanlığına iletmiştir. Mahkemeler bu maddelere dayalı bir yargıya vardığında, hükmün uygulandığı yer Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastaneleri ve hükmün uygulayıcıları psikiyatri uzmanlarıdır. Kısacası derneğimiz mensupları konuyla doğrudan ilgili taraf olduğu halde, taslak TBMM Genel Kurulu’na geldiğinde önerilerimizin hiçbirinin değerlendirilmeye alınmamış olduğunu üzülerek görmüş bulunuyoruz. Yasanın uygulanmasının iki ay ertelenmesinin yarattığı bu fırsatın, ilgili maddelerin de düzeltilmesi için kullanılması dileğiyle önerilerimizi ve gerekçelerimizi bir kez de siz değerli basın mensupları önünde ifade etmek istiyoruz.
Doç Dr. Mustafa Sercan
Genel Başkan Yardımcısı
T C K
Akıl hastalığı
MADDE 32. – (1) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.
Ö N
E
R
İ
MADDE 32. – (1) Suçu işlediği anda akıl hastalığı ya da zayıflığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya davranışlarını yönlendirme yeteneği tamamen ortadan kalkmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.
G E R E K Ç E
1. Fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneği tamamen ortadan kalkmış kişiye ceza verilmemesi çağdaş hukuk gereğidir. Ancak önemli derecede de olsa kısmen sağlam kişiye ceza verilmemesi yerine indirimli ceza uygulanması adalet açısından daha doğru ve geçerli bir yoldur.
2. Fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneği tamamen ortadan kalkmış kişinin ceza sorumluluğu değerlendirmesini yalnızca fiille sınırlamak tıbben geçerli değildir.
3. Akıl hastalıkları yanında akıl zayıflıkları (zeka geriliği, bunama) da ceza sorumluluğunu kaldırıcı niteliktedir.
4. Akıl hastalıklarının gidişi farklılık gösterir. Bazıları dönemsel iyili halleri gösterir. Bu nedenle bir kişide akıl hastalığı bulunması sürekli olarak ceza sorumluluğu bulunmadığı anlamına gelmez. Bir kişiye ceza verilmemesi için akıl hastalığının suç işlendiği anda bulunması ve fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneğini tamamen ortadan kaldıracak nitelikte olması zorunludur.
MADDE 32.(2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.
MADDE 32.(2) Suçu işlediği anda akıl hastalığı ya da zayıflığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama veya davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede veya kısmen azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek ceza, hastalığın etkileme derecesine göre altıda birden yarıya kadar indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir. Hastalığın fiili etkileme derecesi ceza sorumluluğunu belirleyen bilirkişi sağlık kurulu tarafından önerilir, mahkemece hüküm verilir.
1. Kişinin işlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılamasını, davranışlarını yönlendirme yeteneğini etkileyen bir akıl hastalığı nedeniyle ceza indirimi çağdaş hukuka ve adalete uygun bir uygulamadır. Öte yandan ceza indirimi uygulanan kimselere aynı zamanda mahkeme kararıyla tedavi uygulaması önceki TCK’da olmayan ileri bir uygulamadır.
2. Akıl hastalıkları yanında akıl zayıflıkları (zeka geriliği, bunama) da ceza sorumluluğunu etkileyici niteliktedir.
3. Etkileme derecesinin saptanması tıbbi bir değerlendirme gerektirir. Bu nedenle hastalığın fiili etkileme derecesi ceza sorumluluğu hakkında verilen bilirkişi raporunda belirtilmelidir.
Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri
MADDE 57. - (1) Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.
MADDE 57. - (1) Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli servisleri bulunan sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.
1. Ülkemizde halen yüksek güvenlikli sağlık kurumu bulunmamaktadır. Bu nedenle yasa uygulamaya girdiğinde bu madde de ifade edilen kurum bulunmadığından önceki uygulamanın belirsiz bir süre sürdürülmesi gerekecektir. Yeni kurumlar kurulması yerine var olan bölge ruh sağlığı ve hastalıkları hastanelerinde bazı servislerin amaca uygun dönüşümü kısa zamanda gerçekleştirilebilir. Böylece yeni TCK’nın bu maddesi kısa zamanda uygulamaya geçirilebilir.
2. Ayrı yüksek güvenlikli sağlık kurumları kurulması, bu tür kurumların genel sağlık sisteminden ayrılması anlamına gelir ki bunun işletilmesi hem daha yüksek bir gider, hem de işletme zorluğu getirecektir. Öte yandan genel sağlık sisteminden ayrı ve hak ihlaline zemin hazırlayabilecek böyle bir uygulama, hukuken ceza verilmeyen kişiye cezai başka bir uygulama anlamına gelir. Bu da dünya genelinde benimsenmiş hasta hakları ile ilgili bildirgeler yönünden ciddi sakıncalar taşımaktadır.
MADDE 57. - (4) Tıbbî kontrol ve takip, raporda gösterilen süre ve aralıklarla, Cumhuriyet savcılığınca bu kişilerin teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluşuna gönderilmeleri ile sağlanır.
MADDE 57. - (4) Bu kişilerin sosyal uyum ve tehlikeliliğin gündeme gelmesi yönünden kontrol ve takibi, Cumhuriyet savcılığında kurulacak sosyal izleme kurullarınca; tıbbi kontrol ve takibi sosyal izleme kurulunun gerek duyması veya raporda gösterilen süre ve aralıklarla, Cumhuriyet savcılığınca bu kişilerin teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluşuna gönderilmeleri ile sağlanır.
1. Yeni yasadaki bu fıkra halen yürürlükteki TCK’dan farklı bir uygulama getirmemektedir. Oysa yeni yasa “hastalığın şifası” kavramı yerine “tehlikeliliğin kalkması” kavramı üzerine kuruludur. Bir kişinin tehlikeliliği yalnızca akıl hastalığına bağlı olmadığı gibi, akıl hastalığına bağlı tehlikelilik tedavi aksaması ile yineleme riski taşımaktadır. Bu nedenle tehlikeliliği kalktığı için hastaneden çıkarılan hastaların topluma ve tedaviye uyumlarının, tedavi olanaklarından yararlanıp yararlanmadıklarının tıbbi kontrol dışında da bir kurulca izlenmesi gereklidir. Madde 191’de tanımlanan “denetimli serbestlik” de bu kurulca izlenebilir.
2. Böyle bir kurul raporda ön görülen süre ve aralıklar dışında da kişinin tehlikeliliğinin arttığını saptayarak savcılıkça sağlık kuruluşuna gönderilmesini önerebilir.
MADDE 57. - (6) İşlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleştirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkûm olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, mahkeme kararıyla akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.
MADDE 57. - (6) İşlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleştirildiği sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkûm olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, mahkeme kararıyla akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir. Verilen ceza süresinin her aşamasında hastane tedavisi başlanmasına veya sonlandırılmasına hükmedilebilir. Bu uygulamanın süresi ve sonlandırılması sağlık kurulu raporu üzerine mahkemece kararlaştırılır.
G E R EKÇE
Ceza uygulaması ve tedavi sürecinde ortaya çıkacak değişikliklerin sağlık kurulu raporuyla belirtilmesi üzerine hastane tedavisine başlanması veya sonlandırılması gerekebileceğinden bu durumun yasada açıkça yer alması karışıklıkları önleyecektir.
MADDE 57. - (7) Suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir.
Kaldırılmalı ya da yanlış anlaşılma ve yanlış uygulanma olasılıklarını ortadan kaldıracak şekilde değiştirilmelidir.
Bu fıkranın ne tür suç işlemiş kişileri kastettiği anlaşılmamaktadır.
1. TCK 191. maddesi uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanıcılarına varolan uygulamadan farklı bir yaptırım getirmektedir. Bu nedenle burada kastedilen madde kullanım suçu ise suçun tanımı ve yaptırımı 191. maddede tanımlandığından bu maddeye gerek kalmamaktadır.
2. Alkol ya da madde kullanım suçu yanında başka bir suç ya da kabahat işlemiş kişiler kastedilmekte ise iradi sarhoşluk ceza sorumluluğunu kaldıran ya da etkileyen bir etmen sayılmadığından [TCK Madde 34 (2)] tedavi sonrasında serbest bırakılma duruma uymamaktadır.
3. Kastedilen alkol ya da madde kullanımına bağlı bir akıl hastalığı etkisiyle işlenmiş bir suçsa, bu durum 32 veya 34. madde dolayısıyla 57. maddenin öbür fıkralarında tanımlandığından ayrıca bu fıkraya gerek yoktur.
4. Madde kullanımı yanında başka bir akıl hastalığının bulunması söz konusu ise yaptırım olarak 57. maddenin öbür maddeleri uygulanırken akıl hastalığı ile birlikte madde kullanım bozukluğu da tedavi edileceğinden bu fıkra yine gereksiz olmaktadır.
5. Öte yandan yasa metninde “bağımlılıktan kurtulma”dan söz edilmektedir. Bu fıkra kaldırılmaz da açıkça anlaşılacak şekilde düzeltilirse bu ibare yerine tıbbi bilgilere uygun olan “bağımlılığın tıbben düzelmesine kadar” ibaresinin kullanılması gereklidir.
6. Kastedilen “itiyadi sarhoşluk” ya da “mütecaviz sarhoşluk” durumunda olanlara uygulanacak yaptırım ise uyuşturucu veya uyarıcı madde ibaresi kaldırılmalıdır.
Madde 191.- (2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur.
(3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
Madde 191.- (2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, bu konuda uzmanlaşmış bir sağlık kuruluşunda tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunur.
(3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişi savcılık sosyal izleme kurulunca izlenir. Bu kurulda görevli konuyla ilgili uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişinin toplumsal uyumunun artması, madde kullanmadan yaşaması yönünde rehberlik eder; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
1. Uyuşturucu ve uyarıcı kullanıcıları halen akıl hastalarının bulunduğu birimlerde tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Yürürlükteki yasa bu konuda bir düzenleme içermemektedir. Artık ülke genelinde bir çok sağlık kuruluşunda AMATEM adıyla bu konuda uzman tedavi birimleri kurulmuş bulunmaktadır. Yeni TCK’da önerilen tedavinin uyuşturucu ve uyarıcı madde tedavisinin bu birimlere yönlendirilmesi yararlı olacaktır.
2. Denetimli serbestlik uygulaması çağdaş ve bilimsel bir uygulama niteliğindedir. Ancak burada ifade edilen uzman tanımsızdır. TCK 57 maddesinde önerdiğimiz savcılık izleme kurulunun hem hastaneden çıkarılmış akıl hastalarının takibi, hem de madde kullanıcılarının denetimli serbestlik uygulamasının takibi ile görevlendirilerek iki yönlü işlev üstlenmesiyle bir yönden ekonomi, bir yönden de hizmet bütünlüğü sağlanacaktır.