10 Ekim 2017 Dünya Ruh Sağlığı Günü Basın Açıklaması

psikiyatri.org.tr /

10 EKİM 2017 DÜNYA RUH SAĞLIĞI GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

 

Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu tarafından ilk kez 1992 yılında  kutlanan 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Gününde ülkemizin ve dünyanın önemli ruh sağlığı sorunlarının,  ruh sağlığı politikalarının ve ilişkili konuların yeniden toplumun ve kamuoyunun gündemine taşınması, farkındalık yaratılması ve çözüme kavuşturulması amaçlanmaktadır. 

Bu yıl Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen  10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü teması “İş Yerlerinde Ruh Sağlığı yani Çalışanın Ruhsal İyilik Hali ” dir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada 300 milyondan fazla kişi depresif bozukluklar, 250 milyondan fazla kişi kaygı bozukluklarından muzdariptir. Her iki hastalığın neden olduğu üretkenlik kaybının dünya ekonomisine olan maliyeti bir trilyon Amerikan dolarından fazladır. İşsizlik, ruhsal hastalıkların oluşumu için bir bilinen bir risk faktörüdür. Ancak olumsuz bir iş yaşamı da fiziksel ve ruhsal hastalıkların meydana gelmesine geniş bir zemin hazırlamaktadır. Olumsuz iş yaşamı, depresyon ve kaygı bozuklukları dışında alkol madde kullanım bozuklukları, devamsızlık, tükenmişlik gibi üretkenliği derinden etkileyen sonuçlar doğurabilmektedir.

Ruh sağlığının bozulmasının iş yeri ile ilişkili olan risk faktörleri:

1.   Yetersiz sağlık ve güvenlik politikaları

2.   Yönetimin çalışanlarla yetersiz  iletişim kurması

3.   Karar verme süreçlerine çalışanı dahil etmekte yetersizlik yaşanması ve çalışanın kendine ait çalışma yaşamı ile ilgili kontrol duygusunun düşük olması

4.   Çalışana destek sistemlerinin yetersiz olması

5.   Esnek olmayan çalışma saatleri

6.   Görev tanımlarının net olmaması

7.   Yapılan işin içeriğinin çalışana uygun, iş yoğunluğunun ise yapabileceğinden fazla olması

en sık görülen risk etmenleri olarak belirlenmiştir.

Bunların yanısıra işyerlerinde iş arkadaşlarının zorbalıkları (bullying) ve mobbing olarak bilinen amirlerin bezdirici tutumlarına maruz kalmak günümüzde yaygın olarak görülen ve çalışanın ruhsal sağlığının bozulmasına neden olan önemli risk etmenleridir. Günümüz koşulları, yapıcı bir rekabet ortamından daha çok yıkıcı bir rekabet ortamına neden olmakta; iş yerlerinde çalışanların birbirlerine karşı zorba ya da yıkıcı tutumları başta tükenmişlik olmak üzere pek çok ruhsal hastalığa zemin hazırlamaktadır. Son yıllarda giderek artan şekilde çevremizden duyduğumuz, gördüğümüz, yaşadığımız liyakate sahip olmayan bilhassa yönetici istihdamı mobbing olaylarının sıkça yaşanmasına neden olmaktadır. İş yerinde psikolojik taciz bireyi yok sayma, hakaret, iğneleme, aşağılama, sürekli olumsuz eleştirme, iş yükleme ya da tam tersi iş eksiltme, fiziksel şiddet, kınama, cinsel taciz şeklinde görülmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde çalışanların %49’unun yakın ve uzak geçmişte mobbinge maruz kaldıkları bildirilmiştir. Yirmibeş Avrupa ülkesi genelinde yapılan çalışmada iş yerinde psikolojik tacize uğrama oranı %5 olarak belirlenmiş ve son bir yıl içinde her 20 kişiden birinin iş yerinde psikolojik tacize uğradığı bildirilmiştir (TBMM İş Yerinde Psikolojik Taciz ve Çözüm Önerileri Komisyon raporu). Ülkemizde 2012 yılında yapılan mobbing (bezdiri, psikolojik taciz) araştırmasında iş yerinde mobbinge uğrama oranı %10 olarak belirlenmiştir. Bu raporda en sık görülen mobbing türleri,  birinci sırada yıldırma ve  yıpratma, ikinci sırada kapasite üzerinde iş yükleme, üçüncü sırada ise alay etme, küçük düşürme, hakaret olarak belirlenmiştir (ERA Türkiye Mobbing Araştırması, 2012). Bütün bezdirme ya da zorbalıkların  sonucunda ortaya çıkan korku, kaygı, kaçınma, aşırı stres, ilişki kurma güçlükleri, izin ya da rapor ile işe gelmeme, destekçi arayışı, sürekli savunma durumunda olma, şikayet etme, içe kapanma, çaresiz kalma gibi tutum ve davranışlar bireyin sadece iş yerinde değil tüm yaşamını olumsuz etkileyerek ruh sağlığının bozulmasına neden olmaktadır.

Çalışma yaşamını olumsuz etkileyen bir diğer etmen ise vardiya ya da  nöbet usulü gibi uzun çalışma saatleridir. Çalışan kişinin yaşamının çok önemli bir bölümü iş yerinde geçmektedir. Bireyin yaşam döngüsünde uyku dışında geçirdiği zaman iş yerinde geçirilen zamana göre oldukça az yer tutmaktadır. Gece çalışma sistemi bireyin biyolojik ritminin bozulmasına, gerek güneş ışınları gerek gece uykusunda salgılanan bir takım hormonlar ve sinirler arası ileticilerin salgılanmasında bozulmaya  neden olarak ruhsal hastalıklara yatkın hale getirmektedir.

Çalışanlara yönelik adil davranışlar sergilenmemesi, tüm çalışanlara eşit muamele yapılmaması, kayırmacılık davranışlarının ön planda tutulması iş verimini etkileyerek, bireyin öncelikle moralinin bozulmasına, tükenmişlik yaşamasına ve yaşama yönelik güven duygusu ve değer duygusunda temelden zedelenmeye neden olmaktadır.

Türkiye’de 15-17 yaş arasında çalışan 708 bin çocuk bulunmaktadır. Çalışan her 5 çocuktan 4’ü kayıt dışı olarak çalıştırılmaktadır. Çalışan çocukların sadece yarısı okula devam edebilmektedir. 2016 yılında 56 çocuk işçi iş cinayeti sonucunda hayatını kaybetmiştir. Erişkinlere göre düzenlenmiş çalışma ortamlarında çocukların deneyimsiz, meraklı ve fiziksel olarak yetersiz olmaları sonucunda iş kazası yaşama riskleri erişkinlerin iki katıdır.  Çalışma hayatı çocuğun gelişimi için gerekli olan temel bedensel, sosyal, zihinsel ve duygusal gereksinimlerin karşılanmasını engellemektedir. Ailesinin gözetiminden uzak biçimde çalışmak zorunda kalan çocukların fiziksel ya da psikolojik şiddete maruz kalma riskleri artmaktadır. Sokakta çalışmak zorunda bırakılan çocuklar hem fiziksel hem de cinsel istismar açısından daha büyük risk altında kalmaktadırlar.

İşyerlerinde çalışanların cinsiyetlerine göre psikolojik tacize uğrama sıklığına bakıldığında özel sektörde erkeklerin, kamu sektöründe de kadınların daha fazla psikolojik tacize uğradıkları gösterilmiştir. Genel literatüre bakıldığında erkeklere göre kadınların az da olsa daha fazla psikolojik tacize ya da gizli ayrımcılığa uğradığı bildirilmektedir. 

Ayrıca anne olan kadının iş yaşamında çok sayıda güçlükleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi doğum sonrası izin süresinin kısa olmasıdır. Anne ve bebeği arasında  temel güven ilişkisinin kurulduğu en önemli dönemde anneler işe başlamak zorunda kalmakta, hem anne hem de bebeğin bir çok ruhsal sıkıntıları ortaya çıkmaktadır. Doğum sonrası en az bir yıl ücretli izin verilmesi anne ve bebeğin olası ruhsal sorunlarını önleyecektir.

Benzer şekilde, yapılan işe göre verilen ücretlerin azlığı da çalışanın ruh sağlığı üzerine oldukça olumsuz etkiler bırakmakta ve yine adalet, güven ve değer duygularını zedelemektedir.

Öte yandan, bu ülkenin hekimleri, sağlık politikalarının yarattığı baskı ve güvensizliğin yanısıra, dünyanın neredeyse tümünden farklı olarak, ölümle sonuçlanacak kadar ciddi fiziksel şiddete maruz kalmaktadırlar. Canları pahasına başkalarının sağlığını iyileştirme çabasında olan hekimlerin, takdir edilmek yerine aşağılanmaya maruz kalmaları; hemen her şiddet haberinin ardından olayın nerdeyse uygulanan şiddeti haklı çıkarır tarzda, hangi nedenle vuku bulmuş olabileceği konusundaki sorularla karşılaşmaları, hekimlerin ruh sağlığını olumsuz etkilemektedir. Hekimlere yönelmiş bulunan ve bazen de ölümle sonuçlanan şiddet savaş koşullarında dahi kabul edilebilir değildir.

 

Bizler toplumun ruh sağlığını, halk sağlığını koruyup geliştirmekle görevli çalışanlar olarak;

1.   Öncelikle işsizliğin önüne geçilmesini,

2.    Ruhsal iyilik hali için toplumun her bireyinin eğitilmesini,

3.   İş yerlerinde net görev tanımlarının yapılması ve bunlara uyulmasının sağlanmasını,

4.   Herkesin aldığı eğitim, yetenekleri göz önüne alınarak uygun iş ve görevlerde çalışmasının sağlanmasını,

5.   Liyakat sahibi yöneticilerin görevlendirilmesini,

6.   Çalışanın karar verme süreçlerine dahil edilmesini, çalışanın ödüllendirilmesini

7.   İnsani koşullar ve biyolojik ritme uygun çalışma saatlerinin oluşturulmasını,

8.   Çalışanların ruhsal iyilik halinin sürdürülmesine yönelik gözlem ve taramaların yapılmasını,

9.   İş yerlerine uygun destek ve motivasyon (güdüleme) sistemleri oluşturulmasını,

10.   Psikiyatrik tedavi gören bireylerin damgalanmamasını,

11.   İş yerlerinde bireylerin davranış değişikliklerine duyarlı olunarak hem yöneticilerin hem de iş arkadaşlarının kapsayıcı davranmasının sağlanmasını,

12.   İş yerlerinde her kademede iletişim becerilerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapılması ve düzenli takiplerinin sağlanmasını

  öneriyoruz ve her birimiz aynı zamanda birer çalışan olarak da çalışanın ruhsal sağlığı temasına farkındalık oluşturmak istiyoruz.

Sevgi, saygı, tutarlılık, güven, değer, kapsayıcılık duyguları, adil çalışma koşulları ile dolu, insan olmayı unutmadığımız, sağlıklı yaşam ortamlarında nice 10 Ekimler dileği ile tüm insanlığın Dünya Ruh Sağlığı Gününü Kutluyoruz.

 

                                                            Türkiye Psikiyatri Derneği