Basına ve Kamuoyuna
12 Haziran günü insanlık değerleri önyargının silah, nefretin aktör olduğu ayrımcı dilin giderek güçlendiği dünyada yeni bir katliamla, masum insanlara yönelik bizleri derinden yaralayan bir nefret suçu ile sarsıldı. ABD’nin Florida eyaletinin Orlando kentinde bir eşcinsel gece kulübünde yapılan katliam sonucunda 49 kişi öldü, 53 kişi yaralandı. Sıklıkla nefret suçlarının hedefi olan eşcinsel, biseksüel, transseksüel ve interseks bireyler (LGBTI), yine nefretin ve ayrımcılığın kurbanı oldular.
Maalesef dünyanın her yerinde LGBTİ bireylere yönelik nefret suçları hız kesmeden devam ediyor. Evrensel sözleşmelere imza atmış devletlerin diğer her yurttaş gibi eşit haklara sahip olması ve yasalarca bu haklarının korunmasını sağlamakla sorumlu olduğu LGBTİ bireyler, cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle başta bu ilkelere uyması gereken kurumlar tarafından ya görmezden geliniyor, ya da nefret söylemleri ile ayrıştırılıyor. Ayrımcı dilin toplumun bir çok katmanında kendine güç bulması ile LGBTİ bireyler kriminalize ve marjinalize ediliyorlar. Ülkemizde de benzer bir durum ile karşı karşıyayız. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dair ayrımcılığın yasalarımızda doğrudan nefret suçu kapsamına alınmamış olması bizzat bu ayrımcı politikanın, yok saymanın göstergesi olarak karşımıza çıkmakta; yaşamın her an, her alanından gelebilecek travma, ayrımcılık ve tehditler, eşcinsel ve trans bireylerin sadece sosyal yaşamlarını değil sağlıklarını da kaçınılmaz olarak olumsuz etkilemektedir.
Yaygın kabulüyle, homofobi, eşcinseller veya eşcinsel davranışlarla ilgili korkunun yanı sıra, tiksinti veya nefret hissi, aşağılayıcı, yargılayıcı, suçlayıcı, yasaklayıcı tutumlara karşılık gelmektedir. Toplumdaki herkesin heteroseksüel olmasını dayatan, heteroseksüelliği tek 'normal' cinsel yönelim kabul eden, 'kadın gibi kadın, erkek gibi erkek' olmanın sınırlarını, yani toplumsal cinsiyet normlarını çizen, bu sınırların dışında olanı ötekileştiren, 'anormal' addeden yani sadece eşcinselleri değil heteroseksüelleri de baskı altında tutmaya çalışan heteroseksist toplumsal normların ürünüdür
İnsanlık tarihinin var oluşundan beri farklı kültürlerde farklı değerler atfedilen, kimi zaman Roma İmparatorluğu ve Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu gibi normalleşen, kimi zaman özgürlükçü olduğu iddia edilen 20. yüzyıl rejimlerin de bile ötekileştirilen, yasaklanan ya da cezalandırılan bir azınlık grubu olmuştur eşcinsel ve trans kimlikler.
Heteroseksist normların ürettiği homofobi ve transfobi, LGBTI bireyleri yaşam boyu sinsi bir travmanın içine hapsetmekle kalmaz, yakınlarını-ailelerini haksız bir utanca mahkum eder, toplumun kalanını ise nerden geldiğini bilmedikleri bir nefretle kuşatır. Böylesi bir ortama ruhsal açıdan sağlıklı demek mümkün değildir.
Homofobi ve transfobinin toplumda düşmanlığa ve ayrışmaya neden olduğu, kaçınılmaz olarak toplumun ruhsal sağlığını olumsuz etkilediği gerçeği ile yaşıyoruz. Bu nedenle ayrımcılıkla mücadele edilmesi, halkın bilinçlenmesi ve doğru bilgilerle önyargıların kırılmasında biz ruh sağlığı profesyonellerinin de sorumluluğu olduğunu biliyoruz ve bu sorumluluğu toplumu yönetenlerle paylaşmayı arzu ediyoruz.
Orlando katliamı acısı henüz taze iken bu yıl haziran ayı içerisinde gerçekleşecek 'Onur Yürüyüşü'ne katılacak LGBTİ bireylere yönelik ağır tehditler, aşağılayıcı ve ayrımcılaştıran söylemler ile karşılaştık. Nefret söyleminin ve toplumdaki düşmanlığın körüklenmesine yol açacak bu yaklaşım ikinci bir üzüntü kaynağı olmuş, söylemlerin içeriği, kendince şiddeti haklı gören tutumlar bizleri endişelendirmiştir. Bu durumu hiçbir şekilde kabul edilemez buluyoruz. Bu tarz bir söylemin taraftar bulması ise son derece tehlikeli bir durum ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Maalesef toplumsal dinamikler açısından sağlıksız bir noktadayız.
Yetkililerin bu konuda acilen önlem almaları, barışçıl yürüyüşlerde görünürlük kazanan, özgürlük-adalet ve onurlu yaşam mesajı ile yürüyen sivillerin ifade özgürlükleri ve güvenliklerinin sağlanması gerekirken, bu kez nefret dalgasının engellenmeye çalışılması yerine yürüyüşün engellenmesi gerçeği ile karşılaştık. Toplumsal homofobi ve transfobinin son bulması ancak, nefret suçlarının bütünüyle görünür kılınması, bir insan hakları ihlali ve suçu olarak teşhis ve teşhir edilmesi ile mümkün olacaktır. İnsanların farklılıkları nedeniyle birbirlerine zarar vermeleri kabul edilemez. Başta Orlando’da yakınlarını kaybedenler, tüm LGBTI bireylerin, ailelerinin ve destekçilerinin üzüntüsünü, öfkesini ve endişelerini paylaşıyoruz. Katliamı kınıyor, nefrete ve ayrımcılığa karşı başta meslektaşlarımız olmak üzere tüm insanlığı LGBTI bireylerle dayanışmaya çağırıyoruz.
Kamuoyuna Saygı ile duyurulur.
Türkiye Psikiyatri Derneği
Cinsel Bozukluklar Çalışma Birimi
İnsan Hakları Çalışma Birimi
Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği
Ayrımcılık ve Cinsellik Bilimsel Çalışma Birimi