ADLİ TIP UZMANLARI DERNEĞİ
TÜRKİYE ÇOCUK VE GENÇ PSİKİYATRİSİ DERNEĞİ
TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ
BASIN AÇIKLAMASI
31 MAYIS 2014
Türk ceza kanunu ve başka bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair 12.5.2014 tarihli, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ile ilgili düzenlemeler içeren yasa tasarısına yönelik değerlendirmelerimiz
CİNSEL ŞİDDET MAĞDURLARI YİNE YALNIZ YİNE ÇARESİZ!
“DEVLETİN ÖNCELİKLİ SORUMLULUĞU FAİLİ CEZALANDIRMAK DEĞİL KADINI VE ÇOCUĞU KORUMAK OLMALIDIR”
Türkiye’de çocuk istismarı ile kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddetin boyutları her geçen gün artmakta, çocuklar ve kadınlar cinsel şiddetin trajik sonuçları ile baş başa bırakılmaktadır.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderme yönünde etkili ve kalıcı düzenlemeler yapılamayan toplumumuzda beden dokunulmazlığı ceza kanununda yer bulmakla beraber; adalet uygulamalarına yansımamış, cinsel saldırı ya da istismara maruz kalan kadın ve çocuklar, toplum ve adaletin uygulamaları ile yineleyici olarak yıpratılmış ve örselenmişlerdir.
Türkiye, tarafından 2011 yılında kabul edilen Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü̈ ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi (RG 28050/10.9.2011) gereğince cinsel şiddet suçlarıyla ilgili yasal düzenleme yapma yükümlülüğü altına girmiştir. Sözleşme’nin genel yaklaşımı, “önceliğin önlemeye verilmesi, önlemenin mümkün olmadığı durumlarda ise ikincil mağduriyetin ve tekrarların önlenmesini sağlamaya” yöneliktir. Hazırlanacak herhangi bir kanunun temel amacı cinsel suçları önlemek ve mağdurlar için ikincil mağduriyeti önlemek olmalıdır. Sorunun çözümüne katkı sunmak amaçlanırken hem çocuklar hem de toplum açısından daha çok zarar verecek ya da işlevsiz kalacak bir kanun yapmamak için kanun hazırlığına bir amaç belirleyerek başlamak ve sonrasında atılmak istenen her adımın bu amaç bakımından elverişliliğini kontrol etmek gerekir
Adalet komisyonunda görüşlerimizi sunabilmemiz için sadece 10 dakika süre tanınan, ve cinsel şiddetin çaresi gibi sunulan tasarıya ilişkin değerlendirme sonuçlarımız şu şekildedir:
Bu Tasarı ile; cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda; ceza artırımı yoluyla cinsel şiddet içeren suçların önlenmesi ve çocukların korunması hedeflendiği öne sürülmektedir. Ancak
dikkatli incelendiğinde yasanın genel mantığı yine çocukların korunmasına değil failin cezalandırılmasına odaklanmıştır. Önleyici tedbirlere yer verilmemiştir. Faile uygulanacak müeyyideler dışında mağdurun korunmasını ve yardım almasını sağlayacak düzenlemeler getirmemektedir. Ek olarak uygulamada yaşanan, cinsel istismar faillerinin etkili biçimde cezalandırılmasını engelleyen sorunlara da bir çözüm getirmemektedir.
Önerilen değişiklikler mağduru korumayı ve suçu engellemeyi hedeflememekte; "cezayı artırmak veya azaltmakla sorunun çözülebileceği” yanılgısını yaşatmaktadır. Cinsel şiddet mağdurunun tekrar örselenmeden, temel haklarına saygılı bir şekilde değerlendirilmesi yapılmalı, dava süreçleri kişi haklarına ve sağlığını korumaya uygun bir şekilde düzenlenmelidir.
Yasada yapılacak değişiklik sonucu beden ve ruh sağlığının bozulması ile ilgili fıkranın kaldırılmasıyla birlikte ruhsal durum değerlendirmelerinin de kaldırılmak istenmesi; uygulamada -geçmişte olduğu gibi- suçun yalnızca maddi delillere dayandırılması, kimi suçların cezasız kalmasına ve şikâyet edilememesine yol açabilecektir. Son yıllarda mağdur çocukların bütüncül değerlendirmesini sağlamaya yönelik çabalar (Çocuk İzlem Merkezleri ve üniversitelerde Çocuk Koruma Merkezleri gibi) bulunmakla birlikte, uygulamada halen eksikliklerin yaşandığı, her mağdur çocuğun bu hizmetlerden yararlanamadığı, tekrarlayan muayenelerin önüne geçilemediği, çocukların adli sistem içinde yeterince korunamadığı, hatta örselendiği görülmektedir. Biyopsikososyal bir bütünlüğü olan insanla ilgili değerlendirmelerde ruhsal durum değerlendirmelerinin yapılmaması ve kişinin fiziksel, ruhsal ve sosyal bütünlüğünün birbirinden ayrılarak değerlendirilmesi; ruhsal alanda gözlenen belirtilerin saptanamamasına, delillendirme sürecinde yetersizlik yaşanmasına, mağdurlara verilecek tıbbi desteklerle tedavi olanaklarının ortadan kalkmasına ve cinsel şiddet sonuçlarıyla tek başlarına mücadele etmek durumunda kalmalarına neden olacaktır.
Tasarıda yer alan "fiilin ani bir hareketle işlenmesi" ifadesinin ne anlatmak istediği anlaşılamamaktadır. Sarkıntılık (Ani hareket) gibi eylemleri hafifletici bir unsur olarak ele almış; bu tanımı cinsel saldırının bütününe ve çocuk istismarına da taşımış; hangi hareketin ani olacağı konusunu ise belirsiz bırakmıştır. Bu düzenlemeler kötüye kullanılmaya çok uygun, caydırıcılıktan öte teşvik edici niteliktedir. Sıklıkla tanığın olmadığı ve fiziksel kanıtların bulunamadığı durumlar kolaylıkla suçun ani hareketlerle işlenmesi olarak nitelendirilerek mağdurların örselenmesi, adalete güvenlerinin kaybolması ve suçların şikâyet edilememesi gibi ciddi sonuçlar doğacaktır.
Cezaların artırılması ve suçlar arasında ceza adaleti boyutunda ortaya çıkaracağı orantısızlık, daha ağır ve ölümle sonuçlanabilecek suçları engellemek bir yana aradaki farkı önemsizleştirebilecek ve savunulduğu gibi bu suçları engellemek yerine artırıcı etki yapabilecektir. Önlemeye yönelik bir çabanın olmadığı ortamda cezanın tek caydırıcı araç olarak kullanılmaya çalışılması genellikle amaca ulaşmayan bir yöntemdir. Yıllarca süren, basına da yansıyan çocuğa ve kadına yönelik şiddet suçlarına ilişkin yargılama sonuçları, bu gibi durumlarda yasa uygulayıcıların ağır cezaları yersiz bulduğunu ve uygulamaktan kaçındığını göstermektedir.
Tasarı çocuk kavramını ve çocuğa yönelik cinsel istismarı uluslararası sözleşmelere uygun tanımlamaktaki eksiklikleri gidermemektedir. Çocuk ve çocuk istismarı tanımlarının uluslararası sözleşmelerden farklı algılanması ve değerlendirilmesi bazı yaş gruplarındaki çocuklara karşı işlenen suçlarda; çocukların erişkinlerle benzer biçimde değerlendirilmesine yol açacaktır.
Akranlar arasında rızaya dayalı olarak gerçekleşen cinsel eylemler cinsel şiddet davranışı olarak değerlendirilmeye devam etmektedir. Yakın yaşlardaki çocukların flört veya merak nedeniyle ve gelişimlerinin doğal bir parçası olarak gerçekleştirdikleri eylemler ağır cezalar ile karşılanmaktadır. Bu yapıldığı takdirde çocukların cinsel istismardan korunmasını amaçlayan düzenlemeler bizatihi çocukların zarar görmesine ve orantısız sonuçlar doğmasına neden olmaktadır. Akranlar arasındaki ilişkiler ceza hukukunun konusu olmayıp Avrupa Konseyi Sözleşmesi gereğince istisna tutulmalıdır.
Cinsel istismar suçunun taciz başlığıyla farklı bir ceza maddesi içinde ayrıca düzenlenmesi; aynı suça farklı ceza uygulamalarına yol açarak, uygulamada adalet algısının zayıflamasına neden olacak ve faillere göre ceza maddesi tercih edileceği kaygısını doğuracaktır.
Suçun kolaylaşmasına ve rızanın etkilenmesine neden olan durumların eklenmesi olumludur. Bununla birlikte kolaylaştırıcı ortamların ve enseste ilişkin tanımlamaların uluslararası sözleşmelerdeki çocuk kavramına uygun olarak ayrıca düzenlenmesinde yarar bulunmaktadır.
Tasarı erken yaşta evlendirilmelere ilişkin çocuğu koruyucu bir düzenleme yapmamaktadır. Tasarıda evlenmeye zorlanma suç olarak düzenlenmekte ise de; evlenme yaşına gelmemiş bir çocuğun evlendirilmesi, evlenmesine aracılık edilmesi, dini nikah kıyılması ve bu çocukla evlenme eylemleri/törenleri/ritüelleri çocuğun cinsel istismarı kapsamında suç olarak düzenlenmelidir.
Tasarıda sanık için yapılan düzenlemeler ile “cinsel şiddet uygulamak” bir hastalık gibi değerlendirilmektedir. Oysa cinsel şiddet eylemlerinin önemli bir bölümü ceza sorumluluğu tam olan bireyler tarafından gerçekleştirilmektedir. Kişinin fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayamaması ve davranışlarını yönlendirmesiyle ilgili durumlar TCK 32. Madde kapsamında yer aldığından sözü edilen tedavinin ne olduğu, kararın nasıl verileceği ve kişinin bu tedavi konusundaki rızası noktasında sorunlara yol açacağı dikkate alınmalıdır.
Cinsel şiddet mağdurunun esenlikle yaşamını sürdürmesini sağlayacak gerekli psiko sosyal ve tıbbi tedavi desteği sağlamalı, bu destek yargı süresinden az olmamalıdır.
Tasarıda uğradığı şiddet sonucu çok ağır düzeyde hastalanan bireyin adalet hakkının temini için bir düzenleme yoktur.
Tasarı sadece Ceza Kanunlarında değişiklik öngörmekte, çocuğun korunmasına ilişkin esasları içeren Medeni Kanun, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu gibi Kanunlarda değişiklik öngörmemektedir.
Tasarı’nın çocuğun korunmasından söz edebilmesi için, Ceza Kanunları ile sınırlı kalınsa bile mağdurun korunmasını sağlayacak düzenlemeler ile desteklenmesi gerekmektedir. Örneğin mağdurun tedavisi, özel hayatın gizliliğinin korunmasına ilişkin tedbirler, mağdurun adalete erişimini destekleyecek özel düzenlemeler öngörülmelidir.
Ceza Kanunları ile ilgili olan Tasarıda, mağdurun adalete erişimini sistem içinde yaşanan zorluklar nedeniyle açığa çıkmayan vakaların önlenmesini ve adalet süreci içerisinde çocuğun/mağdurun korunmasını öngören bir düzenleme de bulunmamaktadır.
Daha önce de vurguladığımız gibi bu tasarının çocuğun korunmasına değil failin cezalandırılmasına odaklanmış bir yasa tasarısı olduğu görülmektedir. Açıkça görülmektedir ki, bu tasarı ile bazı eylemler için daha ağır cezalar uygulanacağı iddia edilmekte ise de çocukların mağdur olması engellenemeyecektir.
Önerilerimiz
· Çocuk kavramı ve çocuklara yönelik cinsel istismar uluslararası sözleşmeler ışığında yeniden tanımlanmalıdır
· Cinsel istismar 18 yaşından küçüklere yönelik her tür cinsel davranışı kapsayacak biçimde düzenlenmelidir.
· Ensest ayrı bir suç olarak düzenlenmelidir.
· Erken yaşta evlendirilme cinsel istismar suçu kapsamında düzenlenmelidir.
· “Beden ve ruh sağlığının bozulması” kavramı yerine hukuk uygulayıcıları yönünden muğlaklıkları ortadan kaldıracak ve bilim çevrelerinin üzerinde anlaştığı ortak kavramlar kullanılmalıdır.
· Delil kaybını ve tekrarlayan muayeneler ile yeniden travmatizasyonu engellemek için mağdurların gecikmeksizin disiplinlerarası işbirliğinin olduğu yetkin ve deneyimli merkezlere yönlendirilmeleri sağlanmalı, kuruluşlar arasında bilgi ve deneyim paylaşımını olanaklı kılacak düzenlemeler yapılmalıdır.
· Mağdurun tedavisi ve adli süreçlerde desteklenmesi yönünden devletin koruma ve gözetim yükümlülüğü de yasalarda düzenlenmelidir. Cinsel şiddet mağdurunun esenlikle yaşamını sürdürmesini sağlayacak gerekli tedavi desteği sağlamalı, bu destek yargı süresinden az olmamalıdır.
· Rızaya dayalı cinsel ilişki sadece yaşıt küçükler arasında kabul edilmelidir.
· Suçun tekrarı hali, cezanın ağırlaştırılması ve koşullu salıvermenin engellenmesi sebebi sayılmalıdır.
· Çocuğa yönelik cinsel istismar suçlarından sabıkalı olanların çocukla ilgili işlerde çalıştırılmaları yasaklanmalıdır.
· Teklifte ilgili madde; “ayrıntılı hekim değerlendirmesi ve tedavi amaçlı olarak sağlık kurulu raporu düzenlenmesi sonucunda bireyin aydınlatılmış onamı alınarak rehabilitasyon programına alınabilirler" şeklinde düzenlenmelidir. Bu düzenlemeler aynı zamanda cinsel suçlar konusunda ceza infaz kurumlarında ve denetimli serbestlik bürolarında çalışan uzmanlaşmış nitelikli psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve sağlık çalışanı sayısının artırılmasını, rehabilitasyon ünitelerinin alt yapı ve personel bakımından yeterli duruma getirilmesini gerektirmektedir.
Uzun yıllardır kadına yönelik şiddeti ve çocuklara yönelik istismarı önlemek, mağdurlarının yaralarını sarmak konusunda toplumsal sorumluluk hisseden uzmanlık dernekleri olarak, cezaları ağırlaştırarak çocukları cinsel istismardan korumayı hedefleyen bu tasarının uygulamalarının tam tersi biçimde sonuçlanacağı endişesi yaşamaktayız. Küçük yaşta kız çocuklarının evlendirilmediği, bireyin en güvenli hissetmesi gereken ev ortamında şiddet ve istismarın yaşanmadığı, her geçen gün giderek artan çocuğa yönelik cinsel istismarın gerçeğimiz olmaktan çıktığı, kadın cinayetlerinin bir kader olmadığı bir ülke ve dünya yaratmak için çabalarımızı sürdüreceğiz. Çocuklarını cinsel istismardan korumak için buna yol açan değerlerle yüzleşemeyen bir toplum olarak, “ne oluyor bize” diye sormayı sürdüreceğiz.
Yasa yapıcılar, her aşamada bu yasanın oluşmasına katkıda bulunanlar; şiddet gören, istismara uğrayan her çocuğun, her kadının; onların acılarına ortak olan, tanık olan her annenin, her babanın, her yakının sorumluğunu yüreklerinde ve vicdanlarda hissetmelidir. Unutulmamalıdır ki, bu noktada yaşanan eksiklik ve verilen yanlış kararlarının acısı, yükü ve yeniden travması çocuklara ve kadınlara yüklenecektir.
Unutulmamalıdır ki; bu haliyle çıkması durumunda da olan çocuklara ve kadınlara olacaktır!
Basına ve kamuoyuna duyurulur.