Artan İlaç Kullanımı ve İlaç Endüstrisi
İlaçlar, yalnızca tanı ve tedavi bakımından tıp uygulamalarının bir aracı olmayıp aynı zamanda iktisadi faaliyetlerin, ilişkilerin ve politikaların çok özgün bir örneğini oluşturmaktadır. İnsan sağlığı için yaşamsal öneme sahip olması nedeniyle ilaçlar zaman zaman diğer metalardan daha farklı bir yere konulmaktadır. Bu durum da ilaç üzerinden elde edilen karın göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Tanımı ve kullanım alanı bir yana, İlaçlar herhangi bir metadan farklılık göstermez. Ancak var olan metalardan öznel olarak farklılaştığı önemli özellikleri vardır. Öncelikle ilaca olan talep esnek değildir ve tüketimi isteğe bağlı değildir. İlaca olan gereksinim fiyattan etkilenmez. İlacın kullanımıyla ilgili karar veren, bedelini ödeyen ve kullananın farklı bireyler ya da taraflar olması, kullanım sürecini çok özel kılar. Hastanın ilaç seçiminde rolü ve etkisi yoktur, ilacın seçimi hekimler tarafından belirlenir. Etkisinin dönüşümsüz olması, ihtiyaç olduğunda anında tüketilmesi gerekliliği ve iade edilebilir bir meta olmaması, ilacı diğer bütün ürünlerden ayıran özelliklerdir. Dolayısıyla hayati öneme sahip olan ilacın, üretim-tüketim biçimi ve süreçleri, özgün bir piyasada var olmasını sağlar (Abacıoğlu 2004). Bu anlamda da kar amacıyla üretilen, alınan, satılan ilaçlar dünyada önemli bir pazar payına sahiptir.
İlaç endüstrisi ile ilgili pazar araştırmaları yapan Kıtalararası Pazarlama Hizmetleri (Intercontinental Marketing Services-IMS) şirketinin sağlık verilerine göre dünyada ilaç endüstrisinin toplam ilaç satışlarından elde ettiği toplam gelir her geçen yıl artmaktadır. Dünya ilaç pazarı 2007 yılında önceki yıla kıyasla %6,4 oranında büyüyerek 712 milyar dolara ulaşmıştır. Türkiye ise %17,2 oranındaki büyüme oranı ile dünyada ilaç pazarının en fazla büyüme gösterdiği ilk 5 ülkeden biridir. Dünyada ilaç satışlarından elde edilen gelirin bölgesel dağılımına bakıldığında ise en büyük paya Kuzey Amerika sahipken; Kuzey Amerika’yı sırasıyla Avrupa ve Japonya izlemektedir (Van Amum 2006). Bu pazarın yaklaşık dörtte biri psikiyatrik hastalıklarda da kullanılan merkezi sinir sistemi ilaçlarının satışı ile oluşmaktadır. Dünya genelinde en çok kar edilen ilk 10 ilaçtan üçü antipsikotiktir. 2009 yılında ise dünyadaki toplam ilaç pazarının 820 milyar doları bulması öngörülmektedir (Gülöksüz ve ark 2009).
Bir ilaç geliştirmenin bedeli
İlaç endüstrisi açısından yeni bir ilacın keşfedilmesinden piyasaya sunulmasına kadar geçen süreç oldukça uzun ve pahalıdır. Örneğin bir ilacın ruhsatlandırılarak piyasaya sunulabilmesi için yaklaşık 12 yıllık bir süre ve 500 milyon dolarlık bir bütçe gerekmektedir. Bu nedenle ilaç firmaları toplam ilaç satışından elde ettikleri gelirin yaklaşık % 15’ini araştırma geliştirme çalışmalarına ayırmaktadır (Bushfield 2003). Diğer sektörlerde araştırma geliştirme için ayrılan pay % 1–4 arasında değişmektedir. Genellikle ilaç endüstrisi, ilaç fiyatlarındaki yüksekliği araştırma-geliştirmeye ayrılan bütçenin fazlalığı ile açıklama eğilimindedir. Ancak ilaç endüstrisi ilaç tutundurma (promosyon) ve pazarlamasına; araştırma ve geliştirmeye ayırdığının iki, üretime ayırdığının ise bir buçuk katı bütçe ayırmaktadır (Brodkey 2005).
İlacın ticari bir ürün olma özelliği, pazarlama yöntemi olarak tutundurma çalışmalarını da beraberinde getirmektedir. Tutundurma çalışmaları ilaç pazarının belirleyicileri olmalarından ötürü öncelikle hekimlere yönelmektedir. Tutundurma çalışmaları öncelikle ilacın tanıtımını ve reçete edilmesini artırmayı amaçlamaktadır. Tıbbi temsilcilerin çalışmalarından, ilaç çalışmalarına; basit bir kalem vermeden, yurtdışı gezilerine; tanıtım yemeklerinden, gösterişli kongrelere kadar tutundurma çalışmalarının farklı yönleriyle değerlendirilmesi gerekir. Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre ilaç endüstrisinde tutundurma etkisi, ilaçların reçetelenme, temin edilme, satın alınma ve/veya kullanımını artırmak olan bilgilendirici ve ikna etmeye yönelik tüm etkinliklerdir. Bu anlamda ilaç endüstrisinin tutundurma çalışmalarına, araştırma geliştirme çalışmalarının 2 katı bütçe ayırması ilaçların daha fazla reçetelenmesine ve ilaç endüstrisinin daha fazla kar elde etmesine neden olmaktadır (Civaner 2008).
İlaç endüstrisinin her geçen yıl büyüyen pazarı, karlılık oranlarına da yansımaktadır. Fortune Dergisinin her yıl düzenli olarak yayınladığı en büyük gelire sahip 500 kurumun sıralı listesinde ilaç endüstrisinin karlılık oranları oldukça çarpıcıdır. İlaç endüstrisinin 1970 yılında kar oranı %9 iken, 2000 yılına gelindiğinde bu oran %10 luk bir artışla %19 oranına ulaşmıştır. Son yıllarda ise karlılık oranları açısından ilaç endüstrisi sektörler arasındaki yerini güçlendirerek üst sıralara tırmanmaya devam etmiştir. İlaç endüstrisi 2007 yılında yıllık %19.6’lık karlılık oranı ile tüm sektörler arasında petrol endüstrisinden sonra 2. sırada yer almıştır.
İlaç Endüstrisi ve Türkiye
Sağlıkta Dönüşüm Projesinin uygulanmaya başladığı 2003 yılından günümüze toplam sağlık harcamaları önemli bir artış eğilimi içinde olmuştur. Koruyucu ve önleyici sağlık hizmeti anlayışı yerine büyük ölçüde dışa bağımlı olduğumuz ilaç ve tıbbi teknoloji tüketimine odaklı tedavi edici sağlık hizmeti anlayışını önceleyen Sağlıkta Dönüşüm Programının kaçınılmaz sonucu olarak ilaç pazarımız dünyanın en hızlı büyüyen pazarlarından biri haline gelmiştir.
Türkiye ilaç endüstrisi; Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Meksika ve Güney Kore ile birlikte dünya ilaç pazarının hızlı büyüyen pazar grubunu oluşturmaktadır. Bu 7 ülkenin dünya ilaç pazarındaki payı 2002 yılında %11 iken 2006 yılında %18.2’ye, 2008 yılında %24’e ulaşmıştır. Aynı dönemde Amerika Birleşik Devletlerinin pazar payı %51.6’dan %33’e gerilemiştir (Robinson 2008).
Türkiye ilaç pazarının hızla büyümesinde Sağlıkta Dönüşüm Projesinin bir parçası olarak yürürlüğe konulan SSK hastalarının eczanelerden ilaç alımının serbestleştirilmesinin ve SSK ilaç fabrikasının üretiminin durdurulmasının önemli bir payı olduğu belirtilmektedir. Bu uygulama sonrası 2005 yılında Türkiye ilaç pazarı dünyanın en büyük 10. ilaç pazarına sahip ülkesi konumuna gelmiştir ve bu pazar payını 2009 yılında da koruyacağı öngörülmektedir (IMS 2005).
Türkiye İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikasının (İEİS) verilerine göre 2002 yılında toplam 789 milyon kutu ilaç tüketilmiştir ve toplam ilaç pazarı 4.8 milyar TL’dir. Ancak 2008 yılının verileri incelendiğinde ilaç tüketimi kutu bazında 1.379 milyara ve ilaç pazarı da 12.1 milyar TL’ye ulaşmıştır (İEİS 2009). Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nin (AİFD) raporuna göre bu artış hastaların ilaca ulaşma oranındaki artışla açıklanmaktadır ve ülkemizde 2006 yılında kişi başına düşen yıllık ilaç tüketiminin 134 dolar olduğu belirtilmektedir. AİFD raporunda Türkiye’deki kişi başına düşen yıllık ilaç tüketiminin OECD ülkeleri ile karşılaştığında halen çok düşük olduğu bildirilmektedir (AİFD). Örneğin ABD'de 2006 yılında kişi başına tüketilen ilaç ücreti 661 dolar, İngiltere’de ise 260 dolardır. Ancak OECD ülkeleri arasında ilaç tüketiminin ulusal gelire oranı hesaplandığında tablo tersine dönmektedir. Türkiye tüm gelişmiş ülkeleri geride bırakmaktadır. Türkiye'de 2006 yılında ilaç tüketiminin ulusal gelire oranı % 1.75’dir, bu oran ilaç tüketimde açık ara dünya lideri olan ABD'den (% 1.5) bile yüksektir. İngiltere’de ise bu oran % 0.65’tir (Altınok ve Üçer 2009).
Ülkemizdeki ilaç pazarı ile ilişkili diğer önemli nokta ise dışa bağımlılıktır. Türkiye ilaç üreten bir ülke olmanın çok uzağındadır ve ilaç pazarının çok önemli miktarını ithalatla sağlamaktadır ve miktar her geçen yıl artmaktadır. Örneğin 2003 yılında 2.491 milyar dolarlık ilaç ithalatı gerçekleştirirken, bu miktar 2008 yılında 4.360 milyar dolara ulaşmıştır. Aynı yıllardaki ihracat miktarları değerlendirildiğinde ise Türkiye’nin 2003 yılındaki ilaç ihracatı 246 milyon dolar iken, 2008 yılında 421 milyon dolara artmıştır. Oransal açıdan değerlendirildiğinde çok önemli bir fark olmadığı izlenimi yaratsa da, fiyat artışı açısından değerlendirildiğinde ithalat ve ihracat arasındaki fark katlanarak büyümektedir. Gelişmiş ülkelerdeki ithalat ve ihracat oranları değerlendirildiğinde Türkiye’nin ilaç konusundaki dışa bağımlılığı çok daha çarpıcı şekilde ortaya çıkmaktadır. Örneğin 2005 yılında Türkiye’de ilaç ihracatının ithalatını karşılama oranı %10’iken; Almanya’da bu oran %122, İsviçre’de %207, Fransa’da %133, İngiltere’de %141, İtalya’da %95 , İsveç’te %263 ve Danimarka’da %268’dir (İEİS 2009, Altınok ve Üçer 2009).
Dünya ilaç pazarının yaklaşık dörtte biri ruhsal hastalıkların tedavisinde de kullanılan merkezi sinir sistemi ilaçlarının satışı ile oluşmaktadır. Dünya genelinde en çok satan 10 ilaçtan üçü birer antipsikotiktir (IMS Health 2008). Türkiye açısından da düşünüldüğünde sinir sitemi ilaçları ilaç pazarında önemli yer işgal etmektedir. Sinir sistemi ilaçları Türkiye ilaç pazarında antibiyotik, kalp-damar sistemi ve romatizmal ilaç grubundan sonra 4. sırada yer almaktadır. Ayrıca 2003-2008 yılları arasında Türkiye’deki ilaç gruplarının pazar payı değerlendirildiğinde; antibiyotik, kalp-damar sistemi ve romatizmal ilaç grubunun pazar payı azalırken, sinir sistemi ilaçlarının pazar payında ılımlı bir artış gözlenmektedir (İEİS 2009).
Sinir sistemi ilaç grubunda antidepresan ve antipsikotik ilaçlar oldukça önemli yer işgal etmektedir ve her geçen yıl tüketimi artmaktadır. Örneğin IMS-Türkiye verilerine göre 2003 yılında 14 milyon 138 bin kutu antidepresan tüketilirken, bu rakam 2006 yılı verilerine göre 22 milyon 651 bine, 2007 yılında ise 26 milyon 246 bine çıkmıştır. Benzer artış eğilimi antipsikotik ilaçlarda da görülmektedir; 2007 yılında toplam 2 milyon 616 bin 136 kutu antipsikotik tüketilirken, bu sayı 2008’de 4 milyon 11 bin 901 kutuya yükselmiştir. Psikiyatrik ilaç tüketimindeki bu önemli artışta ilaç endüstrisinin tutundurma çalışmalarının yanı sıra, Türkiye’deki psikiyatrist sayısının yetersiz olması ve bu nedenle psikiyatrist dışındaki hekimler tarafından uygun olmayan tanılara uygun olmayan ilaçların reçetelenmesinin de çok önemli bir payı vardır.
Sonuç
Dünyada ve ülkemizde ilaç endüstrisi pazar payını ve karını her geçen yıl artırmaktadır. Özellikle ülkemizdeki ilaç pazarı Sağlıkta Dönüşüm Projesinin de etkisiyle çok hızlı bir ivmeyle artarak dünyanın ilk 10 ülkesi arasına girmiştir. Ülkemizde toplam sağlık harcamalarının neredeyse yarısını ilaç harcamaları oluşturmaktadır. Her ne kadar ilaç tüketimindeki artış hastaların ilaca ulaşımının artışı ile açıklanmaya çalışılsa ve kişi başına tüketilen yıllık ilaç ücretinin halen OECD ülkelerinin çok altında olduğu iddia edilse de; ilaç tüketiminin ulusal gelire oranı hesaplandığında Türkiye’nin tüm gelişmiş ülkeleri geride bıraktığı gözlenmektedir.
Gelişmiş ülkelerin çoğunda, hasta olan kişilere tedavi edici sağlık hizmeti sunulması biçimindeki “geleneksel tıp” yöntemleri terk edilerek, sağlığın koruması ve geliştirilmesini temel alan “çağdaş hekimlik” yöntemleri uygulanmaya çalışılmaktadır. Çağdaş hekimlik uygulamaları henüz hastalık ortaya çıkmadan müdahale şansı tanıdığı için uzun dönemde ilaç tüketimini azaltması bakımından bireyler ve hükümetler için çok ekonomik bir sistemdir.
Ancak şu anda ülkemizde uygulanmaya çalışılan Sağlıkta Dönüşüm Programı çağdaş hekimlik uygulamaları ile örtüşmemektedir. Son yıllarda sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe incelendiğinde her geçen gün tedavi edici hizmetlere, yani ilaca ayrılan pay artırılırken; bireysel ve toplumsal koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe azalmaktadır. Aynı zamanda insanlarımızın cebinden sağlık için çıkan para da her geçen gün artmaktadır. Bu durum özellikle son günlerde ekonomik krizin etkilerini tüm çıplaklığı ile hissetmeye başlayan yoksul ve işsiz kesimin daha da yoksullaşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle ilaç harcamalarını azaltmaya yönelik önlemler ekonomik krizle mücadelede alınacak önemli tedbirlerden biri olarak düşünülebilir.
Öneriler
Türkiye Psikiyatri Derneği,
yönünde çaba gösterilmesini, önermektedir…
Dr. Halis ulaş Türkiye Psikiyatri Derneği Dış ilişkiler Sekreteri TPD MYK adına…
Kaynaklar
Abacıoğlu N (2004) Sınai boyutuyla ilaç pazarı ve uluslararasılaşma. Toplum ve Hekim, 19(6). 404-430.
AİFD. Türkiye 2006 yılı ilaç harcamaları değerlendirmesi. http://www.aifd.org.tr/pdf/Haber/140.pdf. Erişim tarihi: 19.03.2009.
Altınok M ve Üçer AR (2009) Sağlıkta Dönüşüm Sürecinde Sağlık Harcamaları. http://www.tipkurumu.org/files/SagliktaDonusumSurecindeSaglikHarcamalari-son.doc. Erişim tarihi: 19.03.2009.
Brodkey AC (2005) The role of the pharmaceutical industry in teaching psychopharmacology: a growing problem. Acad Psychiatry, 29:222-9.
Bushfield J (2003) The pharmaceutical industry: Globalization and the pharmaceutical industry revisited. Intenational Journal of Health Services, 33: 581-605.
Civaner M (2008) Tanıtım kaynaklı etik sorunlara yönelik bir öneri: Ulusal ilaç bilgi ağı. Türk Psikiyatri Dergisi; 19:310-317.
Gülöksüz S, Oral ET, Ulaş H (2009) Eğitim veren kurumlarda çalışan psikiyatristlerin
ilaç endüstrisi-hekim ilişkisine yönelik tutum ve davranışları. Türk Psikiyatri Dergisi; baskıda.
İEİS (2009). İlaç Pazarı/Tüketimi. http://www.ieis.org.tr/asp_sayfalar/index.asp?sayfa=220&menuk=12. Erişim tarihi: 16.03.2009.
IMS (2005) IMS Intelligence.360. http://www.imshealth.com/imshealth/Global/Content/StaticFile/2005%20I360.pdf. Erişim tarihi: 18.03.2009.
IMS Health (2008) IMS Health Reports Global Prescription Sales Grew 6.4 Percent in 2007, to $712 Billion. http://www.imshealth.com/portal/site/imshealth/menuitem.fc2127a7c34504dc88f611019418c22a/?vgnextoid=38bd4822d7699110VgnVCM10000071812ca2RCRD&vgnextfmt=default. Erişim tarihi: 18.03.2009.
Robinson R (2008) Global opportunities. PharmaVOICE; 3: 1-21.
Van Amum P (2006) Global pharmaceutical market shows moderate growth. Pharmaceutical Technology, 30: 32.