Kadınların Yaşam Hakkı İçin Acil Çağrı!

psikiyatri.org.tr /

Kadınların Yaşam Hakkı İçin Acil Çağrı!

Bir kadının daha vahşice öldürüldüğü son cinayet hepimizi derinden yaralamıştır. Bu olay bireysel bir trajediden öte yalnızca bir cinayet değil; devletin kadınların yaşama hakkını koruma sorumluluğunu yerine getirmedeki yetersizliğinin, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve erkek şiddetini besleyen yapısal sorunların somut bir göstergesidir. Yasal düzenlemeler kâğıt üzerinde kalmakta; koruma kararları uygulanmamakta, güvenlik birimleri gerekli özeni göstermemektedir. Ne yazık ki her defasında toplumsal güven duygusu sarsılmakta, şiddete karşı dayanışma ruhunun güçlenmesi gerekirken, şiddet uygulayıcılarının erkek egemen kültürde -eski bir emniyet mensubu olan failin iki yıl önce başka bir kadının öldürülmesi davasında açık kanıtlara rağmen tutuksuz yargılanmasında olduğu gibi- yasaların oluşturulmasından uygulanmasına dek her aşamada korunmaları, cesaretlendirilmeleri ve destek bulmaları, kadın cinayetlerinin neden politik olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir.

Emniyetin riskli profilleri izleyememesi, tehdit altında olan kadınların hızlı ve etkili şekilde korunmaması, koruma kararlarının kâğıt üzerinde kalması ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besleyen politik söylemler şiddet zincirinin halkalarıdır. 102 gün içinde 132 kadının öldürülmesi, kadın cinayetlerinde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin şiddet faili erkekleri nasıl cesaretlendirdiğini ve 6284 sayılı kanunun etkin uygulanmamasının kadınların yaşam hakkını nasıl doğrudan tehdit ettiğini göstermektedir.

Kadına yönelik şiddet yalnızca yaşam hakkını gasp etmekle kalmayıp toplumdaki tüm kadınların ruh sağlığını son derece olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Şiddet ve cinayet olayları, kadınların güvenlik algısını yok etmekte, yaygın bir korku ve kaygı atmosferi yaratmaktadır. Bu olayların toplum üzerindeki travmatik etkileri uzun süreli psikolojik sorunlara yol açmaktadır. Şiddetle mücadelede yalnızca cezai yaptırımlar değil, eğitim ve farkındalık temelli önlemler de hayati önem taşımaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi, erken yaşta başlayan bilinçlendirme programları ve şiddeti normalleştiren kültürel kodların sorgulanması, bu döngüyü kırmanın temel yollarıdır.
Sonuç olarak, son cinayet yeniden göstermiştir ki, Türkiye’de kadınların yaşam hakkını güvence altına almak için politik, hukuki, kurumsal ve toplumsal düzenlemeler hâlâ çok eksiktir, kâğıt üzerindeki koruma mekanizmaları uygulamada işlevsiz kalmaktadır ve devlet bu konudaki sorumluluklarını yeterince yerine getirmemekte, kadınların yaşam hakkını koruyamamaktadır. Kadınların yaşam hakkı, fiziksel güvenliği ve ruh sağlığı; devletin, yerel yönetimlerin ve sivil toplumun ortak bir sorumluluğudur. Bu olay, yalnızca bir kadının yaşamının acı bir şekilde sona ermesi değil; aynı zamanda toplumun vicdanında açılan derin bir yara ve demokratik değerler açısından büyük bir kayıptır.

Bu nedenle, ilgili kurumlara açık ve net bir çağrıda bulunuyoruz:

Kadınların yaşam hakkını koruyan yasal düzenlemeler (İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanun) eksiksiz ve etkin uygulanmalıdır.

Devlet, ataerkil şiddeti önlemeye yönelik politik sorumluluğunu yerine getirmeli, koruma mekanizmalarını hızla güçlendirmelidir.

Kadınlara yönelik şiddeti önleme merkezleri, sığınaklar ve acil destek hatları yaygınlaştırılmalı ve erişilebilir olmalıdır.

Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi, tüm kademelerde müfredata dahil edilmeli; şiddeti besleyen kültürel kodlar dönüştürülmelidir.

Bağımsız izleme ve denetim mekanizmaları oluşturularak kolluk kuvvetleri ve yargının sorumluluğu şeffaf şekilde denetlenmelidir.

Ayşe Tokyaz için adalet, yalnızca bir dava sonucu değil, her kadının yaşam hakkını güvence altına alan köklü bir değişimle sağlanacaktır. Bu çağrı, yalnızca bir hayatın ardından değil, başka hayatların kararmaması için yapılmaktadır.

# Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz

Türkiye Psikiyatri Derneği Kadın ve Ruh Sağlığı Çalışma Birimi

Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu