Otizm, nedenlerinin doğuştan itibaren var olduğu ve genellikle erken çocukluk döneminde tanı konulan sosyal iletişim ve etkileşimde zorluklar ile kısıtlı veya tekrarlayıcı ilgi alanları ve davranışlar ile giden nörogelişimsel bir bozukluktur. Otizm spektrum bozukluğuna sahip bireyler duyu işleme, düşünme, öğrenme ve davranış biçimleri açısından çeşitlilik gösterebilirler. Bu farklılıklar, otizmli bireylerin güçlü yönlerinin ve zorluklarının birbirinden oldukça farklı olmasına yol açar. Belirtiler geniş bir yelpazede yer alır ancak yoğun, etkili ve doğru müdahaleler ile gerileme olasılığı vardır ve hayat kalitesi belirgin olarak artabilir. Otizm spektrum bozukluğuna sahip bireyler; bağımsız yaşamak, eğitim ve meslek hayatlarını sürdürmek, sosyal ilişkilerini sürdürmek ve ilgi duydukları alanlarda üretken olmak gibi alanlar da yeterli bir işlevsellik gösterebilirler.
Erişkinlerde Otizm Spektrum Bozukluğu En güncel veriler, otizm spektrum bozukluğunun yaygınlığını çocuklarda %3-4, erişkinlerde ise %2-3 olarak göstermektedir. Bilimsel bilginin, klinik deneyimin ve toplumsal farkındalığın artmasıyla çocuklarda tanı ile ilgili zorluklar görece azalsa da halen yetersizdir. Bu yetersizlik tanıya ulaşamayan otizmli erişkinlerde daha da belirgin hale gelmektedir. Geçmiş öyküye ulaşamama, bireylerin otizm belirtilerini kamufle edici tutumlar geliştirmesi ve sahip oldukları ek tanıların otizm belirtilerini maskelemesi nedeniyle otizmli erişkinlerin yarısından fazlasının tanı almadığı bilinmektedir. Bundan 20-30 yıl önce, tanı alması gereken yıllarda bilginin ve farkındalığın az olması, sosyal desteğin yetersiz olması, semptom şiddetinin hafif olması gibi nedenlerle tanı alamayan otizmli erişkinlerin çoğu bağımlı/yarı bağımlı bir hayat yaşıyor, farklı tanılarla takip ediliyor ya da en hafifiyle psikososyal sorunları (zorbalık, uyumsuzluk, iş/okul/aile sorunları) çokça yaşayarak hayatlarına devam ediyor olabilirler. Bilimsel Olmayan Yöntemlerle Suistimale Dikkat! Otizm spektrum bozukluğunun tanısı sadece çocuk ve ergen ya da erişkin psikiyatristi tarafından konmaktadır. Psikiyatrik bir değerlendirme ile tanı alabilecek otizmli erişkinlerin; tanı ve tedaviyle ilgili bilgilendirilmesi (psikoeğitim), sosyal haklarıyla ilgili farkındalık kazandırılması, eğer varsa ek tanılarının ve tedavilerinin gözden geçirilmesi önemlidir. Otizmli bireylerin ve yakınlarının doğru tanı ve tedaviye ulaşabilmesi büyük önem taşımaktadır. Ancak, bilimsel temeli olmayan, etkisiz ve hatta zararlı olabilecek tedavi yöntemleri giderek yaygınlaşmaktadır. Bu tür yöntemler arasında belirli diyetler, biyolojik olmayan ve kanıta dayalı olmayan alternatif tedaviler, otizme yönelik geliştirildiği iddia edilen aşılar ve vitamin/mineral destekleri, şüpheli cihaz kullanımları, bilimsel geçerliliği olmayan çeşitli terapi teknikleri, mucizevi iyileşme vaatleri ve yüksek maliyetli programlar bulunabilmektedir. Maalesef, umut arayışındaki aileler ve bireyler, bazı kişi veya kuruluşlar tarafından bu tür yöntemlerle maddi ve duygusal olarak suistimal edilebilmektedir. Bilimsel araştırmalarla desteklenmemiş, etkinliği kanıtlanmamış yöntemlerden kaçınılmalı; tanı ve tedavi süreçlerinde öncelikle çocuk, ergen veya erişkin psikiyatristlerinin rehberliği esas alınmalı, ardından gereksinime göre klinik psikologlar, özel eğitim uzmanları, dil ve konuşma terapistleri, ergoterapistler ve diğer kanıta dayalı uygulamalar sunan profesyonellerin desteği sağlanmalıdır. 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü Otizmle ilgili farkındalığın artması ve otizmli bireylerin yaşadığı zorluklara ve duyduğu ihtiyaçlara dikkat çekmek için her yıl 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle Otizm Spektrum Bozukluğu ile ilgili güncel bilimsel araştırmaları teşvik etmek, otizmli bireylerin ve ailelerinin karşılaştıkları zorlukları anlamak ve çözüm yolları geliştirmenin önceliklerimiz arasında yer alması gerektiğinin farkında olmalıyız. Otizmli bireylerin tanı, tedavi ve özel eğitim imkanlarına en erken zamanda ulaşabilmesi; sosyal haklarının farkına varabilmesi; eğitim hayatlarını sürdürme ve istihdam gibi alanlarda yeterli destek alabilmesi; tüm bunların sonucunda bağımsız ve üretken bir yaşam sürebilmesi için meslektaşlarımızı, toplumumuzu, kamu kurumlarını ve yöneticileri bu konuda farkında olmaya, araştırmalar yapmaya ve farklı gereksinimlere duyarlı projeler ile politikalar üretmeye davet ediyoruz.
Türkiye Psikiyatri Derneği Gelişim Psikopatolojisi Çalışma Birimi