Basına ve Kamuoyuna Türkiye Psikiyatri Derneği olarak; 3 Ekim 2024 tarihinde Sağlık Bakanlığı tarafından “Normal Doğum Eylem Planı” kapsamında hazırlanan kamu spotu şeklindeki videonun bir çok yönden uygun olmadığını, ivedilikle kaldırılması ve yarattığı olumsuz etkiyi düzeltici bilgilendirme yapılması gerektiğini belirtmek isteriz. Oldukça yanlı ve bilimsel kanıtlardan uzak söylemler bulunan tanıtım videosunun ve plan dahilinde yapılan açıklamaların, başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere toplumda yaratacağı ruhsal yükün olumsuz sonuçları olacağını düşünmekteyiz. Derneğimiz bilimsel çalışma birimleri olan ve bu alanda faaliyet gösteren Kadın ve Ruh Sağlığı Çalışma Birimi, Gebelik ve Doğumla İlişkili Ruhsal Bozukluklar Çalışma Birimi, Psikiyatride İnsan Hakları ve Etik Çalışma Birimi tarafından oluşturulan konu ile ilgili görüşü dikkatinize sunmak isteriz.
Videonun içeriğinde, vajinal doğum yöntemi ‘normal doğum’ olarak tanımlanarak, sezaryenle doğumun normal dışı bir yöntem olduğu algısı oluşturulmaktadır. Fetüsün seslendirilmesi, sezaryen doğumu korku dolu bir süreç olarak resmetmekte, buna karşılık vajinal doğumu “başarı” olarak göstermektedir. Sezaryen ile doğum yapmış kadınlar adeta “başarısız, kolaycı anneler” olarak damgalanmakta ve bebekleri ile bağ kuramadıkları, emziremedikleri ve normal yaşama geç döndükleri mesajı ile çocuklarının sağlığını tehlikeye attıkları ima edilmektedir. Bu ayrımcı yaklaşım, sezaryen doğum yapan kadınları “yetersiz, suçlu ve başarısız” hissettirecek vurgular içermektedir. Videoda sezaryen doğum sırasında annenin yüz ifadesi, seslendirme, doğum ortamı, hatta hekim ve sağlık çalışanlarının olumsuz yüz ifadeleri sezaryen doğumu korku dolu ve belirsiz bir durum olarak tanıtmakta ve vajinal doğum süreci ile kıyaslama yapılmasına neden olmaktadır. Vajinal doğumda anne ve bebek arasında sağlıklı bir bağ kurulduğu ifadesi bu bağın sezaryen doğumda kurulamayacağı vurgusu yapmaktadır. Videoda belirtilenin aksine, anne bebek arasındaki bağ doğum şekli ile belirlenen değil, doğum sonrası anne ve bebeğin tensel teması ile başlayan daha sonra bakım verme ile gelişen bir süreçtir. Bakım verme sürecinde annenin sosyal desteğinin iyi olması oldukça önem kazanmaktadır. Bu destek sadece babanın ve aile yakınlarının birincil desteğini değil, aynı zamanda devlet politikaları tarafından sağlanması gereken desteği de kapsamaktadır. Sezaryen doğumla ilgili kesitlerde; bebeğin hiç ayrılmak istemediği ve hazır olmadan doğum sürecine girdiği şeklinde anlaşılan videoda bebeğin yaşamsal fonksiyonlarını kazanmadan zorla dünyaya getirildiği iması yapılmaktadır. Bu da elektif (planlı) sezaryen vakalarında hekimin görüşünün ve tıbbi gerekliliklerin saf dışı bırakılarak annenin ve bebeğin iyilik halinin gözetilmediğini düşündürmektedir. Bebeğin doğar doğmaz yaşamsal fonksiyonlarının yeterli olup olmadığının incelenmesi her iki doğum sürecinde de rutinde yapılmakta olup bu işlemin sadece sezaryen doğumda yapıldığının gösterilmesi oldukça taraflı bir yaklaşımdır. Normal doğumu anlatan sahnelerde ise babanın daha aktif bir konum aldığı, annenin acı çekmeden doğurduğu ve bebeğin çok mutlu bir şekilde dünyaya geldiği görülmektedir. Halbuki babanın desteği ve ilk andan itibaren bebekle temas sezeryan doğumda da gayet mümkündür. Vajinal yolla doğumun teşvik edilmesi normaldir ancak bunun ayrıştırıcı ve damgalayıcı bir dille yapılması; bir şeyi teşvik etmeye çalışırken onun alternatifinin kötülenmesi, karalanması ve ötekileştirilmesi kabul edilemez. Bu tutum videonun amacından sapmasına yol açmıştır ve bazı tıbbi gereklilikler nedeniyle vajinal doğum yapamayan/yapmaması gereken kadınları yanlış yönlendirebilir, tek bir doğru herkes için geçerliymiş gibi göstererek hasta-hekim arasındaki güven ilişkisini zedeleyebilir ve sonunda anne-bebek sağlığını olumsuz etkileyebilir. Gebelik ve doğum süreci fizyolojik, sosyal ve ruhsal değişikliklerin yaşandığı kompleks bir süreçtir. Bu dönemde, önceden var olan hastalıkların, genetik etmenlerin ve biyokimyasal süreçlerin yanı sıra ağır eleştiri almak, doğumla ilgili kaygılar, çocuk bakım stresi, ekonomik sorunlar ve stresli yaşam olayları ruhsal hastalıklar için zemin hazırlamaktadır. Tam da bu nedenledir ki sezaryen doğum yapması gereken annelerin bu video nedeniyle sosyal ortamlarda yargılanabileceği ve kendisinin başarısız bir anne olacağını düşünmesi olasıdır ve bu durum ruhsal hastalık gelişimine zemin hazırlayabilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü doğum için belirli hedef oranları ve doğum şekli önermenin yerine, her kadının hamilelik ve doğum sürecindeki birbirinden farklı ihtiyaçlarına odaklanmanın önemini vurgulamaktadır. Tüm kadınların bu dönemde yeterli süre ve sıklıkta sağlık hizmeti sağlayıcılarına ulaşabilmesi, konuşabilmesi ve doğumlarıyla ilgili karar alma sürecinin bir parçası olması, riskler ve faydalar dahil olmak üzere yeterli bilgi alması önemlidir. Sadece tıbbi değil psikolojik destek de hamilelik ve doğum boyunca kaliteli bakımın kritik bir unsurudur. Kadınların ruhsal sağlıklarının geliştirilmesi için; çeşitli ayrımcılıklara maruz bırakılmadan doğurganlık haklarından özgürce yararlanabildiği, mevcut koşullarda sayı yetersizliği nedeniyle etkin işlemeyen ancak gebelik ve doğum süreçlerinde önemli olan ebelik sisteminin güçlendirildiği, her kadın için erişilebilir ve güvenli olan bir sağlık ortamının oluşturulması gerektiği dikkate alınmalıdır. Gebelik sürecinin, doğum ve doğum sonrasının kadın bedeni üzerinde ilerleyen süreçler olduğunu, kadın ruh sağlığının korunması ve geliştirilmesinde tüm bu süreçlergibi kritik önemi olduğunu biliyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı cinsiyetçi dili ve kadın bedeni üzerindeki baskısının yansımalarını bu reklam filminde de görüyoruz. Doğumun normal ve normal olmayan olarak ayrıştırılmasının, sezaryen doğum yapan annelerin çocuklarıyla sağlıklı bir bağ kuramadığıve yeterli anne olmadığı algısının yaratılmasının kadınlar üzerinde oluşturacağı baskı ve ruh sağlığına olumsuz etkileri kaçınılmazdır. Reklam dili bu bağlamda cinsiyetçi ve damgalayıcıdır, kadın bedeni üzerinde tahakküm kurmaktadır. Oysaki sezaryen doğum oranlarının artması sezaryen olan kadınlar ve ameliyat yapan hekimler üzerinden değil, pek çok alanda değerlendirilmesi gereken bir süreçtir. Son 20 yıldır ülkemizde de hızla artan sezaryen oranları kadınların “başarısızlıklarının” değil mevcut, , kadını görmeyen aile ve sağlık politikalarının sonucudur. Sonuç olarak, videonun içeriği, tıbbi bilgiden uzak, damgalayıcı ve etik ihlaller içermektedir. Kadınların doğum sonrası dönemde yaşayabildiği kaygılar ve depresyon gibi durumlar düşünüldüğünde, sezaryenle doğum yapan kadınların ruhsal belirtilerinin daha da şiddetlenmesine neden olabilir. Kadın ve kadın bedeni üzerinde tahakküm kuran, cinsiyetçi dil içeren, kadınları birincil bakım veren rolüne sabitleyen, tıbbi etik kurallara uygun olmayan, kadın ve çocuklar başta olmak üzere tüm toplumun ruh sağlığını olumsuz etkileyecek bu reklam filmi kaldırılmalıdır.
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu Kadın ve Ruh Sağlığı Çalışma Birimi Gebelik ve Doğumla İlişkili Ruhsal Bozukluklar Çalışma Birimi Psikiyatride İnsan Hakları ve Etik Çalışma Birimi