Bugün, afetleri felakete dönüştüren karanlığın karşısında, mücadelemizin ve dayanışmamızın ışığı ile bir aradayız. Kadınların ve kız çocuklarının yaşamlarının şiddet, yoksulluk ve hak kayıpları ile çevrelendiği; kamusal hakların piyasanın insafına, kamu kurumları ve sosyal politikaların tarikat ve cemaatlerin eline terk edildiği eşitsizlik ortamı ile karşı karşıyayız.
Yaşadığımız depremin yarattığı kayıpların ruhsal sarsıntısı sürerken, başta barınma olmak üzere, sağlık ve yaşamsal ihtiyaçlara erişimde karşılaşılan sorunlar toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile bahsedilen bu sorunlar daha da büyüyor. Bu 8 Mart’ta kadınlar ve kız çocuklarının ruhsal yaralanmalarının artmaması, sağlıklarını ve yaşamlarını tehdit eden koşullarda yalnız hissetmemeleri için dayanışmamızın ve mücadelemizin sesini yükselteceğiz .
Biliyoruz ki, yaralarımızı sarabilme ve yaşama sahip çıkabilmenin yolu birbirimize sahip çıkmaktan geçiyor. Ancak görüyoruz ki yine en kolay unutulanlar kadınların ihtiyaçları…
Afetler, kadınların ve çocukların her türden istismara ve şiddete daha savunmasız hale geldiği dönemlerdir. Kalabalık geçici barınma alanlarında kadınlar kendilerinin ve çocuklarının güvenlikleri hakkında kaygı duymaktadır. Ortak yaşam alanlarında bulunan tuvalet ve duş gibi yerlerdeki basit düzenleme sorunları bile kadınların kendilerini güvende hissetmediği cinsel taciz ve istismara açık hale geldiği alanlardan sadece biri… Ataerkil toplum yapısında kadına yüklenen “görünmez” ev içi yükler, hasta, çocuk, yaşlı bakımı gibi sorumluluklar afet dönemlerinde artmakta, kadının emeği her zaman olduğu gibi yine görmezden gelinmektedir.
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), Türkiye’de felaketten etkilenen kişi sayısını tahminen 15 milyon kişi olduğunu bildirmektedir. Bu 15 milyonun 214 binden fazlası gebe kadınlardır ve yaklaşık 24 bininin bir ay içinde doğum yapmasının beklendiğini bildirmektedir. Her türlü afette olması gerektiği gibi bugün de kadınlar için özel çözümler üretilmelidir. Afet sonrası dönemde, önceden var olan cinsiyet eşitsizliği nedeniyle gerekli ve yeterli imkanlara sahip olmamak, hatta ihtiyaçları dile getirmelerinin bile mümkün olmaması toparlanma sürecini de sekteye uğratmaktadır. Çünkü ayrımcılıkla kurgulanmış tüm toplumsal sistem süreç boyunca varlığını sürdürmektedir. Aynı sistem çalışan aile bireylerinin kaybı ile artan maddi ve manevi yükleri paylaşmaya, çalışma hayatına geçmeye ve hayatını yeniden inşa etmeye çalışan kadınlar için benzer fırsat eşitliği sağlamamaktadır.
Devlet ayakta kalan tüm kurumlarıyla hasar alan bütün vatandaşlarına, toplumsal cinsiyet eşitliği ilkelerine ve özel ihtiyaçlara uygun destek sağlamalıdır, sağlamak zorundadır. Deprem bölgelerinde, kadın ve çocukların güvenlikleri için önlem alınmalı, kadınlar afet sürecinde görünür kılınmalı, kayıplara ulaşılması, tüm çocukların eğitime devamı, burs imkanları ön planda tutulmalıdır. Kutuplaşmalar, ayrımcılık ve damgalamalar bırakılmalı, kaynaklar uygun ve eşit olarak dağıtılmalıdır. Afet dönemlerinde feminist dayanışma önemli ve gereklidir. Acil ve gerçekçi çözümlere ihtiyaç vardır!
Kadınların gittikçe kalabalıklaşan, yükselen mücadelesi, afet koşullarında bile erkek egemenliğini dayatan, erkek şiddetini görmezden gelen, kadının sadece aile içindeki varlığını tanıyan, üstelik aile içindeki karşılıksız emeğini sömüren, onu kırılgan/dezavantajlı bir konuma getiren ataerkil sisteme karşıdır. Bu bir yaşam mücadelesidir. Kadınların temel yaşam haklarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten, feminist politikalarla yönetilene kadar mücadelemiz güçlenerek devam edecektir!
Türkiye Psikiyatri Derneği Kadın ve Ruh Sağlığı Çalışma Birimi