Son günlerde arka arkaya aldığımız çocuk ölüm haberleri, yüreklerimizi dağlıyor. İnsanlığın en temel ortak kabul ve değerlerinden biri olan çocuğun yaşam hakkına yönelik bu tür şiddet içeren eylemler, şiddetin doğrudan ya da dolaylı tanığı olan bireylerde çaresizlikten korkuya, utançtan öfkeye pek çok duygunun yaşanmasına sebep olur. Son derece insani olan bu duyguları yaşarken, tepkilerimizi nasıl etkilediğine dikkat kesilmeliyiz. Öncelikle şiddetin şiddeti beslediğini bilerek, yazılı ve görsel medyada ölüm haberlerinin yer alma şekline özen gösterilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.
Kişilerin uyguladığı şiddeti bir ruhsal hastalıkla açıklamaya çalışmanın hem şiddeti aklama hem de şiddetle uzaktan yakından alakası olmayan ruhsal hastalık sahibi bireyleri damgalayarak hedef haline getirme riski taşıdığını bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Özellikle cinsel suçlarda her failin ruhsal bozukluğu olduğuna dair varsayım yanlış olup, cinsel suç olarak tanımlanan her eylem salt bir cinsel eylemi değil, mağdur üzerinde güç uygulama aracı olarak yine şiddeti temsil etmektedir.
Bireylerin şiddet ve suç işleme eğilimlerini yaşadıkları toplumsal çevreden bağımsız bir şekilde düşünmek mümkün değildir. Bu nedenle suçun önüne geçmenin yolu olarak cinsel suçlarda cinsel isteğin tıbbi uygulamalarla azaltılması yöntemine ve daha geneli idam cezasına işaret etmek, toplumun vicdanını rahatlatmak üzere sunulan bir atımlık girişimlerdir ve sorunu çözmekten öte sahte bir arınma yoluyla üzerini örttüğü için çok daha ağırlaşmasına sebebiyet verecektir.
Yalnızca beden bütünlüğüne ve dokunulmazlığına yönelik şiddet eylemlerine vurgu yapmak, hayatlarımızı terörize eden diğer şiddet türlerinin hafife alınması hatta kanıksanmasına neden olmaktadır. Kutlama adı altında rasgele ateşlenen silahların, hayvanlara uygulanan akıl almaz şiddetin ve bunun sınırsızca sergileniyor ve paylaşılıyor olmasının, halka yönelik açıkça dillendirilen şiddete çağrı söylemlerinin bağlantılı olabileceğini düşünüyoruz. Bireysel silahlanmanın artıyor olması, insanların adaleti kendi eylemleri ile gerçekleştirme çabasının giderek haklı bir tutum olarak algılanmaya başlaması, şiddetin gündelik hayatlarımızdaki artışının gösterenleri olarak ele alınmalıdır.
Tüm bu sebep ve sorunların tespiti ve gerçekçi çözüm yöntemlerinin değerlendirilebilmesi için Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere ruh sağlığı alanında çalışan bütün kurumlar bir araya gelerek ortak çalışmalar yapmalıdır. Şiddetle ilgili çözümler üretmeye öncelik verdiğimizi, bu konuda diğer kurum ve toplumsal kesimlerle birlikte çalışmaya açık olduğumuzu bildiriyoruz. Çözüm kastrasyon değildir, çözüm idam değildir. Çözüm şiddeti ve suç eğilimini besleyen, çocukları, kadınları, engellileri, hayvanları ve sonunda hepimizi savunmasız hale getiren sorunların tespiti ve üzerine gidilmesidir. Başka Eylül’leri, Leyla’ları, Özgecan’ları, başka savunmasız dostlarımızı kaybetmemek için hepimizin değişmesi ve çalışması gerekiyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği Merkez Yönetim Kurulu