TÜRKİYE PSİKİYATRİ DERNEĞİ
10 EKİM DÜNYA RUH SAĞLIĞI GÜNÜ
BASIN AÇIKLAMASI
10.10.2015
10 Ekim, Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu tarafından 1992 yılından beri ruh sağlığına ve ruhsal hastalıklara dikkat çekmek amacıyla kutlanan bir gündür. Halen 135’den fazla ülkede yerel, bölgesel ve ulusal anma etkinlikleri ve programları yoluyla kutlanmaktadır. Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu 2015 yılı konusunu “hasta hakları” olarak belirlemiştir. Türkiye Psikiyatri Derneği olarak geçmiş yıllarda olduğu gibi günün teması dışında ülkemizde yaşanan ruhsal sağlığı etkileyen konuları da ele almaya devam etmekteyiz. Bu yılın konusu olan “Hasta Hakları” yanında bölgemizde yaşanan savaş ortamının ruhsal sağlığımıza etkilerini irdeleyen “Neden Barış” basın açıklamalarımızla 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı gününde ruhsal sağlığımıza önemine dikkat çekmek istiyoruz. Ruh sağlığı çalışanların dünya ruh sağlığı gününü kutlarız.
NEDEN BARIŞ?
Albert Einstein 2. Dünya Savaşı’ndan önce tedirginlikle Freud’a yazar, ‘neden savaş?’ diye sorar. Biz bugün bu ülkenin ruh sağlığı uzmanları olarak diyoruz ki ‘Neden Barış?’
Ülkemiz dehşet verici günler yaşıyor. Neredeyse 3 aydır ülkenin çeşitli yerlerinden durmaksızın acı çığlıklar yükseliyor. Yeniden yirmi yıl önceki gibi insanlar yerlerinden yurtlarından ayrılarak ülke içinde yerleşecek yer arıyorlar. Tüm bu süreçte bir kez daha aynı topraklar üzerinde, yan yana yaşayan insanların birbirlerine neler yapabileceğini üzüntüyle takip ediyoruz. Barış için yola çıkan gençler öldürülüyor, evinin önünde oyun oynayan çocuklar, hamile kadınlar, ekmek almaya giden yaşlılar... Her gün uzun delikanlı bedenleri düşüyor toprağa durmaksızın ve çocuklarının gözleri önünde öldürülüyor babalar.. Ekmek parasını memleketlerinden yüzlerce kilometre uzakta, zorluklarla çıkarmaya çalışan tarım işçilerine, inşaat işçilerine yüzlerce kişi birden öldürmek amacıyla saldırıyor, bir şehre giden otobüsler yollarda taşlanıyor, tüm memlekette linç havası esiyor. Hiçbirimiz güvende değiliz, tüm insanları dalga dalga saran tedirginlik hali biliyoruz ki bir hastalık değil, ve ne yapsak biz ruh sağlığı çalışanları bu haklı tedirginlikleri, kaygıları gideremiyoruz.
Savaştan insani bir şey beklemiyoruz, birbirlerini öldüren insanlar birbirlerine her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmediler tarih boyunca. Ancak bu korkunç savaş hali ile, bizi biz yapan insani değerler, insanoğlunun ortak vicdanı bile yok oldu; doktorlar, ambulans şoförleri öldürülüyor, ölü bedenler ülkeye kabul edilmiyor, anneler oğullarının cenazelerine bile kavuşturulmuyor, öldürüldükten sonra bedeni yerlerde sürüklenen delikanlının görüntüsü nasıl çıkabilir zihnimizden? Biz bu ülkenin ruh sağlığı uzmanları olarak olan bitenleri, bu anlamsız, bu kanlı, bu yıkıcı savaşı kaygıyla, korkuyla, endişeyle, utanç içinde izliyoruz.
Ruh sağlığı uzmanları olarak biliyoruz ki; insanlığın kadim olduğu kadar kanlı tarihi boyunca savaşlar kadar ruh sağlığına zarar veren başka bir ruhsal travma yoktur. Savaş tek başına savaş ve çatışma demek değildir ve göç demektir, politik şiddet demektir, o güne kadar yan yana bir arada yaşayan toplumu oluşturan insanların birbirlerine karşı beslediği kötü, yıkıcı, düşmanca hisler demektir. Savaş bireylerin tek tek ruhsal sağlıklarını bozduğu gibi, toplum ruh sağlığını da tamamen etkiler. Şiddet meşrulaşır, kutsallar kaybedilir örneğin dini mekanlar bombalanır. Savaşlar sonrasında insanların ruhsal yaralarının sarılması bazen yüzyıllar alır. Yüzyıllar alır diyoruz çünkü psikiyatri literatürü savaşın, göçün etkilerinin kuşaktan kuşağa aktarılarak üçüncü, dördüncü kuşaktaki insanları bile ruhsal hastalıklara yatkın hale getirdiğini göstermektedir.
Ruh sağlığı uzmanları olarak biliyoruz ki; savaşa bağlı ölümler buz dağının sadece görünür parçasıdır. Herkesi etkileyen bir yoksulluk, kötü beslenme, açlık, çok sayıda enfeksiyon hastalıkları, ayrıca göçmenlik, sığınmacılık, ayrımcılık, ekonomik ve sosyal statüde belirgin azalma, kötü muameleye maruz kalma sonucunda çok sayıda ruhsal hastalık ortaya çıkmaktadır. Savaş sadece savaş alanlarında dövüşenlerin değil, tüm toplumun ruh sağlığını değiştirir. Özellikle de incinebilir gruplar; kadınlar, çocuklar, yaşlılar, göçmenler daha çok tutulur ruhsal hastalıklara.
Ruh sağlığı uzmanları olarak biliyoruz ki; savaştan sonra ortaya çıkan en yaygın sağlık sorunu ruhsal hastalıklardır. Irak ve Afganistan’da savaşan 104 bin kişi üzerinden yapılan bir araştırmada; savaşı yaşayan her 3 kişiden birisinde ruhsal bir hastalık ya da psikososyal problem ortaya çıkmaktadır. Balkan savaşlarından sonra 5 ülkede yapılan geniş bir çalışmada kendisi savaşmayan ancak savaşa maruz kalan insanların %15-41’inde travma sonrası stres bozukluğu gibi kaygı bozuklukları, %12-47’sinde depresyon gibi duygudurum bozuklukları ortaya çıktığı bildirilmiştir. Savaş nedeniyle göç eden Kamboçyalılar üzerinde yapılan bir araştırmada ise depresyon %68, travma sonrası stres bozukluğu % 37 oranında görülmektedir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan savaşlardan göç eden insanların ruhsal durumlarına bakıldığında; Çeçenistan’da, Irak’ta, Afganistan’da, İsrail’de, Filistin’de, Kamboçya’da, Bosna’da, Ruanda’da, Somali’de, Sri Lanka’da ve Uganda’da ve sayamadığımız birçok ülkede insanların ruhsal sağlıkları alt üst olmuştur. Bu savaşlardan onlarca yıl sonra yapılan araştırmalarda ne yazık ki ruhsal hastalıklar, üç-beş kat daha sık olarak görülmeye devam etmektedir. Savaş sonrasında tüm ruhsal hastalıkların, alkol ve madde bağımlılığının, intihar girişimlerinin artması yanında, insanlar arasındaki ilişkilerde de şiddet kullanımı kolay bir araç haline gelmektedir. İnsanlar birbirlerini dinleyerek, anlayarak, mağduriyeti gidermeye çalışıp, adaleti sağlayarak değil; öfkeyle, kontrol edilemez saldırgan eylemlerle sorunları çözmeye çalışmaktadır. Cinayetler ve çocuğa, kadına, yaşlılara yönelik şiddet artmıştır. Savaşlardan sonra savaşan taraflar fakirleşmekte, sağlık, eğitim, barınma gibi temel insan haklarına erişim azalmaktadır. Savaşlardan sonra, savaş baronları dışında her iki tarafındaki herkes yoksullaşmaktadır. Savaş toplumların her açıdan gelişimini, refahını, mutluluğunu engellemektedir.
‘İnsanlar arasındaki duygusal bağları güçlendiren her şey savaşa karşı işler’ der Freud. Bu yüzden barışı kurmak için düne kadar dostumuz, kapı komşumuz, akrabamız olanları nasıl düşmanımız olarak kabul etmeye başladığımızı anlamak zorundayız.
Ruh sağlığı uzmanları olarak diyoruz ki;
o Savaşın yıkıcılığından vazgeçmek ve yeniden barışı tahayyül edebilmek için silahlar hemen susmalıdır.
o Bu coğrafyada, bu topraklarda yaşayan insanlar sorunlarını, kana bulamadan, saldırmadan, demokratik yollarla çözmeyi başarabilirler.
o Toplumdaki bu savaş rüzgarına teslim olmayıp, yanımızdakilerle bir arada yan yana sağlamca durarak savaşa karşı durma zamanıdır.
o Cizre’de yaşamını yitirenler için Karadeniz’de, Karadeniz’den Ege’den yaşamını yitirenler için Diyarbakır’da ağlamadan, insanlığın kadim tarihince devam eden kutsallara saygı göstermeden, kayıplara duyulan yası ortaklaştırmadan, kendi haklılığımızı anlatma ısrarından vazgeçip ötekini dinlemeden, bu ülkenin her yakasında yaşayan insanlar birlikte yaşamak için kararlılıkla hep beraber barış güvercinleri uçurmadan hiçbirimiz güvende değiliz.
o Savaş insanın geçmişiyle ve geleceğiyle; en temelde kendisiyle olan ilişkisini değiştirir. Benliğini üzerine kurduğu temelleri etkiler-sarsar. Savaş direk maruz kalınmaksızın da içsel dünyalara yansır. Bu yüzden BARIŞ sadece çatışmaya maruz kalma ihtimali olanlar için değil her birimiz için temel bir gereksinimdir. Mutlu olabilmek için, hayattan alınabilecek tadı alabilmek için elzemdir.
BARIŞ elbette en önce ölümlerin durması için lazımdır. Ancak orada bitmez;
BU GÜZEL ÜLKENİN, BU KADİM TOPRAKLARIN HER BİR YANINDA YAŞAYAN TÜM İNSANLAR İÇİN, GELECEĞE DAİR HAYALLER KURABİLMEK, UMUT VE MUTLULUK ÜRETEBİLMEK İÇİN BARIŞ VAZGEÇİLMEZİMİZDİR.
Türkiye Psikiyatri Derneği adına;
Doç. Dr. Ayşe Devrim Başterzi
Uzm. Dr. Taner Yılmaz