TPD Görüş Yazısı: Cinsel Suçlar

psikiyatri.org.tr /

Türkiye Psikiyatri Derneği Görüş Yazısı

"Cinsel Suçlar"

09.03.2015 

 

Cinsel saldırı ve çocukların cinsel istismarı toplumun her kesimini ilgilendiren, yaygınlığı, birey ve toplum üzerine olumsuz etkileri nedeniyle birden çok alanda mücadele edilmesi gereken önemli bir sorundur. Ruh sağlığı ve hastalıkları çalışanları cinsel saldırı ve istismar mağdurlarıyla, bu olayların akut ve uzun dönemde etkileriyle ilgili yoğun bir şekilde çalışmaktadır. Meslek grubu olarak psikiyatrlar cinsel saldırı ve istismarın nedenleri, önlenmesi, olumsuz etkilerinin sağaltımıyla ilgili hassasiyet göstermektedir. Dolayısıyla meslek örgütümüz Türkiye Psikiyatri Derneği, bu alanda iyileştirmeye yönelik girişimlerde, kamu kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliğine açıktır; bu bağlamda görüş alınmak istenmesi de memnuniyet vericidir.

Cinsel suç işlemiş olduğu yasa uygulayıcı tarafından tespit edilmiş, mahkum olmuş kişilere uygulanacak ceza ve cezanın infaz biçimi içinde psikiyatri tarafından önerilebilecek, uygulanabilecek tedaviler tartışma konusudur. Öncelikle bu suçların faili olan her bireyin ruhsal bozukluğu olduğu varsayımı doğru değildir. Bu suçları işleyen kişilerin önemli bir bölümünde kişilik bozukluğu, parafililer, bir kısmında da gerçeği değerlendirmeyi ve muhakemeyi etkileyebilecek ağır ruhsal bozukluklar olduğu bilinmektedir. Yine de, suçlu bulunmak ve hastalık tespit edilmesi birbirine eşdeğer kavramlar olarak düşünülmemeli, cinsel suç tespit edilen kişilerin ruhsal bozukluk varlığı açısından değerlendirilmesinin düzenlenmesi gerekmektedir.

Üzerinde durulması gereken diğer bir nokta, cinsel suç olarak kabul edilen eylemlerin, saf bir cinsel eylem olarak kabul edilmesinin yanlış olduğudur. Bu eylemler, bir cinsel birliktelik biçimine karşılık gelmez, kişiyi bu suça ve suçun yinelemesine iten motivasyonun sadece cinsel nitelikte olduğunu düşünmek hatalı olacaktır. Bu suçlar daha sıklıkla şiddet uygulanmasının, başkası üzerinde güç kullanımının ve iktidar sergilenmesinin yolları olarak kavramsallaştırılmalıdır. Bu bağlamda, suç davranışının ve yinelemesinin önüne geçilmesinde sadece cinselliğin ele alınması, eksik ve yetersiz olmaktadır.

Cinsel suçların yinelemesini önlemek amacıyla başka ülkelerde uygulanan yöntemler incelendiğinde, cerrahi ve kimyasal kastrasyon ve bu davranışlara yönelik psikolojik girişimler dikkat çekmektedir. Kastrasyon hem cerrahi, hem de kimyasal yollarla uygulandığında, cinsel davranışla ilgili önemli rolü olan hormonlar üzerindeki etkileri yoluyla cinsel ilgi ve isteği azaltmakta, cinsel davranışla ilgili değişikliklere neden olmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalar cinsel suç davranışı olan kişilerde kimyasal kastrasyon uygulanmasının cinsel ilgi ve istek üzerinde, tedavinin uygulanma biçimi ve süresiyle ilişkili olacak şekilde, kalıcı olmayan etkileri olduğunu göstermiştir (Koo ve ark. 2014). Suçun yinelemesiyle ilgili girişimler gözden geçirildiğinde, hemen hiçbir zaman kastrasyonun tek başına kullanılan bir yöntem olmadığı dikkat çekmektedir. Cinsel suçun yinelemesiyle ilgili uygulanabilecek birden çok ayrıntılı şekilde tanımlanmış psikolojik yöntem, kimyasal ve cerrahi kastarasyon dahil mevcut tüm girişimlerin uzun dönemde etkinliği sıklıkla gözden geçirilmektedir. Kimyasal kastrasyonun kullanılabilecek tek farmakolojik yaklaşım olmadığı (Thibaut 2011), kimyasal kastrasyon dahil tüm farmakolojik girişimlerin etkinliği ile ilgili yeterli kanıt olmadığı bildirilmiştir (Khan ve ark. 2015). Kimyasal kastrasyon dahil yinelemeyi önlemek üzere tüm farmakolojik, cerrahi ve psikolojik girişimlerin etkinliği gözden geçirildiğindeyse, bu uygulamaların cinsel suç yinelemesini bir ölçüde engelleyebildiği, ancak bu etkinin herkes için geçerli, mutlak bir koruyuculuk içermediği, yineleme davranışında ancak % 20’ler oranında etkili olabildiği gösterilmiştir (Langström ve ark. 2013, Kim ve ark. 2015). Bu oranın sadece yinelemenin bildirildiği veya saptanabildiği durumlar göz önünde bulundurularak hesaplanmış olması nedeniyle, etkinliğin daha da zayıf olması olasıdır. Etkinliğin kişinin yaş ve benzeri sosyodemografik özellikleriyle, tedavi programının içeriğiyle, uygulandığı ortamın özellikleriyle değişebildiği vurgulanmıştır (Kim ve ark. 2015). Bu bulgu da tedavi yaklaşımının bireyselleştirilmesinin önemine işaret etmektedir.

Sonuç olarak, yukarıda özetlenen bilgiler ışığında, cinsel suçun yinelemesine yönelik yaklaşımların, her bireyde etkili olabilecek, tam korumayı sağlayacak etkinlikte olmadığı, uygulamanın bireye özgü olması gerektiği anlaşılmaktadır. Daha önce yanlış olduğunu belirttiğimiz tüm suçluların hasta, tüm cinsel suçların cinsellikle ilgili kabul edilmesi yaklaşımının, cinsel suçların yinelemesine yönelik girişimleri yanlış yönlendireceği ve beklenen etkinin sağlanamamasına neden olacağı açıktır.

Kimyasal kastrasyon işlemi ancak tedavinin bir aşaması olarak belirlendiğinde  gerçekleştirilmelidir, hekim değerlendirmesi olmaksızın sadece hakim kararı ile uygulanması ciddi sorunlara yol açabilecektir. Tıbbi bir uygulama bireyin onayı üzerine, sağlığını koruma amacıyla hekimler ve sağlık çalışanlarınca yapılan inceleme ve değerlendirmelerin sonucu olarak gerçekleştirilen bir işlemdir. Kimyasal kastrasyon kararı da dahil olmak üzere her türlü tıbbi girişim, ilgili branştaki  uzman hekimlerin yaptığı değerlendirme sonucunda düzenlenen sağlık kurulu raporu ile ve kişinin onam vermesi halinde uygulanabilir. Evrensel etik ilkeler ve Biyotıp Sözleşmesi hükümlerine göre hiç bir birey onaylamadığı bir tıbbi işleme (muayene dahi) zorlanmamalıdır. Bu tedavilerin beklenen etkiyi göstermeyebilecekleri gibi, bir çok olumsuz etkilerinin de olabildiği, kişinin onamı dışında uygulanması ile yeni hukuksal sorunlara ve tazminat davalarına yol açacağı da akılda tutulmalıdır. Eğer kimyasal kastrasyon bir tedavi değil de ceza olarak düşünülürse, hekimlerin ceza vermeleri ya da ceza uygulamasının parçası olmaları, kişilere ne suç işlemiş olduklarına hükmedilmişse de bedensel veya ruhsal bütünlüğü bozabilecek bir ceza uygulanması doğru değildir.

Söz konusu kanun maddesini geliştirilmesi ve uygulanmasıyla ilgili Türkiye Psikiyatri Derneği’nin tutumu konuyla ilgili diğer meslek kuruluşlarıyla birlikte hazırlanan bir basın açıklaması aracılığıyla daha önce kamuoyuna bildirilmiştir     (http://www.psikiyatri.org.tr/presses.aspx?press=318). Açıklamayı izleyen dönemde yayınlanmış ve yukarıda gözden geçirilen bilimsel çalışmaların da işaret ettiği şekilde uygulama “ayrıntılı hekim değerlendirmesi ve tedavi amaçlı olarak sağlık kurulu raporu düzenlenmesi sonucunda bireyin aydınlatılmış onamı alınarak rehabilitasyon programına alınabilirler" şeklinde düzenlenmelidir. Tedavi gerekip gerekmeyeceği, gerekliyse hangi yöntemin seçileceği, olası etkinliğin değerlendirilmesi hekim değerlendirmesine bırakılmalıdır. Uygulamanın etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi ancak cinsel suçlar konusunda ceza infaz kurumlarında ve denetimli serbestlik bürolarında çalışan uzmanlaşmış nitelikli psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve sağlık çalışanı sayısının artırılması, rehabilitasyon ünitelerinin alt yapı ve personel bakımından yeterli duruma getirilmesi ile mümkün olabilecektir.  

Sadece ceza ve yaptırımların ağırlaştırılmasının cinsel suçlarla ilgili caydırıcı etkileri olduğu, toplumda adalet hissinin tesisini sağladığına ilişkin yaygın kanının etkisiz, hatta olumsuz sonuçları olduğunu düşünmekteyiz. Cinsel suçların önlenmesi, yinelemelerin önüne geçilmesi ile ilgili uygun yaklaşımın, ancak cinsel taciz ve istismara zemin hazırlayan toplumsal değerlere, cinsiyet eşitsizliğine müdahale edebilecek kapsamlı politikalar geliştirilmesi, cinsel suçlarla ilgili kamu duyarlılığının arttırılması, mağdurun adalet sistemine erişiminin kolaylaştırılması, başvuru, soruşturma ve yargılama aşamalarından yeniden travmatize edilmesini engelleyici, koruyucu tedbirlerin düzenlenmesi, ceza ve yaptırımların belirlenmesi ve uygulamasıyla ilgili, özellikle hafifletici etkenler ve salıverilmelerle tetiklenen, adaletin yerini bulmadığına ilişkin yaygın kanıya neden olan düzenlemelerin gözden geçirilmesi gibi birden çok boyut içeren bir strateji izlenmesiyle etkili olabileceği kanaatimizi bildirmek isteriz.

Türkiye Psikiyatri Derneği adına

Yrd. Doç. Dr. Koray Başar


Kaynaklar:

Koo KC, Ahn JH, Hong SJ, Lee JW, Chung BH (2014) Effects of chemical castration on sex offenders in relation to the kinetics of serum testosterone recovery: Implications for dosing schedule. Journal of Sexual Medicine 11:1316-1324

Thibaut F (2011) Pharmacological treatment of sex offenders. Sexologies 20:166-168

Khan O, Ferriter M, Huband N, Powney MJ, Dennis JA, Duggan C (2015) Pharmacological interventions for those who have sexually offended or are at risk of offending. Cochrane Database Syst Rev 2015 Feb 18;2:CD007989. doi: 10.1002/14651858.CD007989.pub2.

Kim B, Benekos PJ, Merlo AV (2015) Sex offender recidivism revisited: Review of recent meta-analyses on the effects of sex offender treatment. Trauma Violence and Abuse Jan 8 doi:10.1177/1524838014566719

Langström N, Enebrink P, Lauren EM, Lindblom J, Werkö S, Hanson RK (2013) Preventing sexual abusers of children from reoffending: systemic review of medical and psychological interventions. British Medical Journal Aug 9;347:f4630. doi: 10.1136/bmj.f4630