13 HAZİRAN 2013 TARİHLİ TAKSİM GEZİ PARKI DİRENİŞİ BASIN AÇIKLAMASI: HİÇ KİMSENİN ŞİDDETİNİ ONAYLAMIYORUZ

psikiyatri.org.tr /

 

11.06.2013 gecesi Taksim Meydanı’nda birçok kişinin yaralanmasına yol açan ikinci şiddet dalgası karşısında mesleksel sorumluluğumuzun bir gereği olarak görüşlerimizi ve uyarılarımızı paylaşmak istiyoruz.

Ruh sağlığı uzmanları olarak, insanların arzularının, isteklerinin, bedenlerinin, yaşamı sürdürme tarzlarının kısıtlanması, küçümsenmesi veya yok sayılması karşısında sıkıntı ve mutsuzluktan öfke patlamalarına kadar farklı ruhsal tepkiler geliştirebileceklerini söyleyebiliriz. Bu ruhsal tepkilere verilen olgun bir ruhsal yanıt, “hakkını arama davranışı”dır. Bu nedenle ruh sağlığı açısından, eylemcilerin şiddete başvurmadan hakkını arama davranışının baskılara karşı olgun bir ruhsal savunma mekanizması olarak kabul edilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Böyle dönemlerde ruhsal açıdan göz ardı edilmemesi gereken temel kural şiddetin şiddeti doğuracağıdır.  Sürekli olarak şiddete maruz bırakılmak,  şiddet uygulamayı artıracaktır. Bu nedenle sivil halka yönelik kullanılan bu orantısız şiddet hızla sonlandırılmalıdır. Şehirleri kaplayan biber gazlarının, tazyikli suların durdurulması barış ortamına olanak sağlayacaktır. Şehirlerin üstündeki biber gazı görüntüleri sadece meydanlarda buna doğrudan maruz kalanları değil, ülkemizde daha önce depremler sırasında olduğu gibi televizyon başında ve sosyal medya aracılığıyla tanık olanları da olumsuz etkileyebilir. Bu aşamada direnişçilerin de direnme haklarını hiçbir şekilde şiddet kullanmadan sürdürmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde ülke ve dünya önünde direnişlerinin kazandığı meşruiyete ve haklılığa gölge düşebilir.

Tüm toplumlarda barışın inşa edilmesinin ilk şartı, insanların en temel ihtiyacı olan güven duygusunun önemsenmesi ve incitilmemesidir. Toplumun her kesiminin şiddete maruz kalmasını durdurmak ve yaşamlarını istedikleri şekilde sürdürebilecekleri ileri demokrasinin gereği olarak demokratik haklarını güvenle kullanabilecekleri hissinin hükümet tarafından hızla tesis edilmesi,  istenmeyen çatışmaları sona erdirmenin yegâne yoludur. Örneğin, saygın bir meslek grubunun kendi çalışma alanında yaptıkları demokratik bir protesto gösterisinde şiddet tehdidiyle sert bir şekilde ve yerlerde süründürülerek gözaltına alınmaları kabul edilemez. 

Taksim Gezi Parkı Direnişi olarak anılan bu toplumsal tepkinin,  başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, Hükümet ve tüm yetkililer tarafından dikkate alınması, hükümetin, idarecilerin ve özellikle güvenlik güçlerinin yaptıkları bazı hataları kabul ederek halktan özür dilemeleri, gerilimi bir ölçüde azaltabilir. Ancak, direnişi tetikleyen “Taksim Projesi”nin, sivil toplum örgütlerinin ve toplumun talepleri dikkate alınarak yeniden ele alınacağının ilan edilmesi, şiddetin sonlanmasının ve gerilimin demokratik siyasal mücadele zeminine çekilmesinin en önemli koşuludur.

Hem iktidar hem de direnişçiler için şiddet sarmalına yuvarlanmadan, şiddete başvurmadan mücadelelerini yürütebilecekleri koşulların oluşması için uğraşmak gerekmektedir. Gazlar, tazyikli sular, molotoflar susup insanlar konuşmaya başlarsa demokrasiden söz edilebilir.

Taksim Gezi Parkı Direnişi ile Türkiye’nin bundan sonraki dönemde kazanması gereken en önemli demokratik haklardan birisinin basın özgürlüğü olduğu açıktır. Halkın yaygın olarak izlenen TV kanallarından, sık okunan gazetelerden olaylarla ilgili gerçek ve doğru haberlere ulaşamaması, sosyal medyanın kullanımını çok arttırmıştır. Sosyal medya günümüzde tartışmasız önemli bir iletişim aracıdır. Haberleşme özgürlüğünü arttırmakta, kişilerin iletişimini geliştirmektedir. Özellikle sağlıklı, güvenilir habere ulaşımın engellendiği zamanlarda ise sosyal medyada yer alan kişisel tanıklıklar, travmanın akut etkisi altında yapılan öfkeli yorumlar ve kışkırtıcı ifadeler kişiler için olması gerekenden daha yüklü anlamlar taşıyabilir. Sosyal medyanın yasaklanması değil, yazılı ve görsel medyanın basın özgürlüğünün sağlanması, halkın doğru, gerçek ve tarafsız olduğuna güvenebileceği şekilde tüm medya organlarının önündeki engellemelerin ve sansürün ortadan kaldırılması gerekir.

 

Ülkenin demokrasi kültürünün Gezi Parkı’ndaki ağaçlar gibi daha güçlü yeşermesi için ilk iş olarak şiddetin sonlandırılması gerekmektedir.

HİÇ KİMSENİN ŞİDDETİNİ ONAYLAMIYORUZ,

HİÇBİR ŞEKİLDE ŞİDDETİ İSTEMİYORUZ,

ÜLKEMİZİ ÇOK ‘ŞİDDETSİZ’ SEVİYORUZ...

TPD MYK